Babam geliyordu. Nedenini bilmesem de aylar sonra onu görebilecek olmak heyecanlanmama neden oluyordu.
Saat yediye yirmi kala girdi içeri. Dimdik yürüyordu her zamanki gibi. Uzun bir adamdı. Yusyuvarlak yüzü, iri gözleri ve keskin çene hattıyla yakışıklı bir adamdı.
"Hyung, babam!" dedim Seunghyun hyunga bakıp. Bahsetmiştim geleceğinden. Gelmesinin bu kadar uzun sürmesini beklemiyordum ama gelmiş olması yeterliydi.
"Gitsene yanına velet! Ne dikiliyorsun sırıtarak." deyince biri dürtmüş gibi hareketlendim.
"Baba?" dememle sarılması bir oldu.
"İyisin." dedi bana bakıp. Sonra restoranda gezdirdi gözlerini. "Burada çalışıyorsun ha?" diye sordu.
"Evet." dedim çekinerek. Hemen cam kenarı çift kişilik masalardan birine yönlendirdim. Yemek saatimi aksatmazdı. Yedi, senelerdir evde yemeğe oturma saatimizdi. Oturur oturmaz çaprazdaki sandalyeye oturttu beni de. Gözlerim bir an Seunghyun hyunga kaysa da sorun yok derce başını salladı. Özlemle bakıyordu gözlerime.
"Asla inanmazdım senin bize karşı çıkıp yalnız ayakta durabileceğine." dedi. "Büyüdüğünü göremedik." diye devam etti.
"Hmm..." Konuşsam ağlamaya başlayacaktım.
"Hoş geldiniz Bay Park. Ben buranın sahiplerinden Choi Seunghyun." deyip tokalaşmak için elini uzattı hyung.
"Memnun oldum ve ona baktığınız için de teşekkürler." derken bana döndü.
"Çalışkan ve hırslı bir çocuk. Oldukça gayretli de." Babam hayretle hyungun benim için söylediklerini dinliyordu. Ben, onun resim çizmekten başka iş yapmayan tembel, miskin oğlu hem çalışıyor hem de okuyordum.
"Sizin için ne hazırlatalım?"
"Oh! Öyle özel bir şeye gerek yok."
"Lütfen Bay Park misafirimiz olun ve keyfini çıkarın."deyip mutfağa gitti.
"Kibar biri."
"Sayılır, bana hep velet deyip azarlıyor ama iyiliğim için tabi." dedim uzaklaşan Seunghyun hyungun arkasından bakarken.
"Böyle düşünmen gereken kişi ben olmalıydım oysa." dedi hüzünle.
"Senin yerini dolduramaz ama." dedim aceleyle. Üzmek istemiyordum onu.
"Seni küçük sıpa ağlatacaksın beni!" deyip elimi tuttu. "Nerede yaşıyorsun? Jieunla konuşurken yurttan atıldığını duyunca çok telaşlandım." Ani gelme kararı buydu demek. Benim için endişelenmesini istemezdim tabi ama hoşuma da gitmişti.
"Sen yemeğini ye gideriz, olur mu? Çok beğeneceksin!" deyip mutfağa Seunghyun hyungun babam için hazırlattığı yemeği almaya gittim.
Babamın geleceğini söylediğimde hemen en sevdiği yemeği her hangi bir şeye alerjisi olup olmadığını sormuştu ve ona en sevdiği çorba ile başlayarak restoranın en iyi menüsünü sunacaktı. Ne kadar karşı çıksam da inatla kabul ettirmişti. Jiyong hyung büyükannesinin doğum günü için memlekete gitmişti. Bu biraz suçlu hissetmeme neden olsa da içimi rahatlatmıştı çünkü Jackson hyungun da dediği gibi babam homofobik biriydi.
Yemekleri birer birer masasına yerleştirip yemeye başladığını görünce diğer masalarla ilgilenmeye devam ettim. Molaya çıkmama az kala yemeğini yemiş beklerken içmesi için götürdüğüm bitki çayını içen babamın yanına gittim.
"Beş dakika sonra molaya çıkacağım. Eve geçeriz ha?"
"Tamam bekliyorum."
"Jimin beklemene gerek yok beş dakika erken çıkman bizi zorlamaz. Babanla ilgilen." dedi arka tarafa gittiğimi gören hyungum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
FanfikceJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...