Elini veren kolunu kaptırırmış kolumu kurtaramamam bir yana kendimi kaptırmıştım.
Yastığı çekme konusundaki minik hareketim şu an içinde olduğum anla sonuçlanmıştı. Bir iki sızlanmış, tuttuğu bileğimden çekivermişti yatağa.
Önce üst bedenime kolunu sardığı için kalkamadım sonra bacağının kalın olduğu kadar ağır olduğu gerçeğini öğrendim. Resmen kıskaç altındayım.
Uyandırmadan kalkmaya çalıştıkça sarıyor ve yaklaşıyordu. Bari arkamı döneyim diye hareketlenince de zaten yakın olan yüzü nefesini bile hissedeceğim mesafeye gelmişti.
Sabah, beni kendi yatağında görmesine razı olacağım bir pozisyondaydım şu an.
'Kandır kendini salak'
Hiç de bile! Şu an ki durumdan keyif alıyor gibi mi görünüyorum?
'Tabii ki de keyif alıyorsun! Yoksa çoktan atmıştın yataktan!'
Nasıl atayım koca adamı!
'Çok basit... Bas tekmeyi!'
Ama...
'Gördün mü? Şu halin hoşuna gidiyor.'
Ama gitmemeli.
'Haklısın gitmemeli.'
Kendi kendime düşüncelere dalmış sonra da yüzüme vuran düzenli nefeslerin sıcaklığında uyuyakalmıştım.
Alnıma gelen bir darbe ile irkilerek uyandım. Jungkook hyungun kafamın biraz üzerindeki kolu darbeyi açıklıyordu ve şuan yatağa yayılmış, beni de serbest bırakmıştı. Hala uyuyor olmasını fırsat bilip kalktım. Saat sabahın altısıydı. Dersim öğleden sonraydı. Biraz daha uyuyabilirdim. Dolaptan bir battaniye alıp atölyeme gittim. Bordo kanepem neden daha önce aklıma gelmemişti?
"Jimin."
"Hyung?" uykulu sesimle bana seslenen Jungkook hyunga baktım. Telefonu alıp saate baktım. Yedi buçuk olmuştu.
"Burada yatmana sebep oldum üzgünüm ama ne ara gelip yattım bilmiyorum."
Hadi canım bu klişe başıma geliyor olamazdı! Dün akşamı unutmuş olamazdı! Gözlerine baktığımda bakışlarındaki normallik 'Hiçbir şey hatırlamıyorum.' diye bağırıyordu.
Ne diyeceğimi bilemedim. Afyonum sinirimle patlamıştı bu sabah. Acaba Taehyung bugün bir şey söyler miydi? Söylese de konuyu bana açar mıydı? Bu durum böylece konuşmadan kapanacak mıydı? Bu belirsizliği sevmemiştim.
"Kanepeni beğendin mi?" Nedense eve geleli bir gün değil bir hafta olmuş gibi hissediyordum.
"Hı hı."
"Arada tabureden kalkıp dinlenirsin."
"Teşekkürler." diye mırıldanarak yattığım yerden doğruldum. Gözlerimi ovuşturmaya başladım.
"Kahvaltı hazır." deyip içeri girdi. Gülümsüyordu. Ah hatırlamamak ne güzel!
Kahvaltı boyunca birkaç kere daha özür dilemişti. Önemli değildi nerede yattığım, sert olmayan her yere kıvrılıp uyuyabilirdim.
Kahvaltı ettikten sonra çıktı. Bugün biraz geç kalmıştı ki dün akşamdan sonra sabaha kalkabilmiş olması bile mucizeydi bence.
Derse gidesim yoktu. Moralim de yoktu. Sormam gereken sorular vardı. Soracak cesaretim yoktu. Baş belası, aklıma olmadık fikirler sokan bir iç sesim vardı ve benim ona ihtiyacım yoktu! Ne yapmam gerekiyordu? Taşınsam? Neyle? Birikmiş tüm param Jeju'da erimişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
FanfictionJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...