"Chaeyoung daha fazla bekleyemeyiz hadi artık."
"Tamam!" Son mango parçasını ağzıma attım ve çantamı kapıp hızla aşağı indim. Neredeyse koşarak kampüse ulaştığımızda nefes nefeseydim.
Cennet gibi geçen günler son bulmuş olmasa da okul maratonu tamamıyla bitmiş değildi. Hala girmemiz gereken dersler vardı. Üniversiteye geçtik artık zorluk yok derken daha da dibe saplanmıştık, ya da en azından ben saplanmıştım.
"Kaç ders alıyorsunuz bugün?" Min Hee'nin sorusu aklıma başıma getirmişti. Bugün hiç olmadığı kadar çok dersim vardı.
"Çok değil ya birkaç tane." Dedi Seon Ok telefonuyla uğraşırken. "Öğlene kalmıyor benimki."
Seon Ok rahattı. Peki ya ben? Hiç de bile.
"Benimle takılmayı unutun kızlar takımı. Bugün kampüste kalıyorum." Somurttum."Ah zavallı Chaeyoungie." Seon Ok sırtımı sıvazladı. "Ama iyi tarafından bak belki Taehyung'la karşılaşırsın."
Daha da somurttum. "Seon Ok!"
Gülümsedi. "Tamam ya kızma hemen." Ardından ona saati söylememizle farklı yöne gitmesi bir oldu. "Minnie, Rosie görüşürüz hadi kaçtım ben."
Ardından Min Hee de kendi dersinin olduğu yere doğru gitti ve ben yapayalnız kaldım. Yavaş ve yorgun adımlarla kampüse girdim, dersim Fransızcaydı. Yıllardır başımın belası olan ve asla kurtulamadığım o lanet ders. Arkalarda bir yere oturdum, zaten dersi dinlemiyordum. Yaptığım elbette kötü bir şeydi ama hiçbir şekilde anlamıyordum. O yüzden uzun zamandır Fransızca dersini dinlemeyi bırakmıştım.
Neredeyse yıllardır yanımdan ayırmadığım ilkokul kalemliğimi çıkarıp masaya koydum birkaç tane dosyamı da hemen yanına bıraktım.
İçerisi daha yeni yeni doluyordu o yüzden biraz kestirmeye karar vermiştim ki hemen alt taraflarımda oturan Seon Ok'un şekerparesi Taehyung'u gördüm. Gözlerimi kısıp neler olup bittiğine baktım çünkü etrafı ana baba günü gibiydi. Yanında okuldaki kız sayısından daha fazla kız olduğuna yemin edebilirdim. Kızların her biri resmen manken gibiydi. Cidden şaşırmıştım.
"Vay anasını yanındaki tiplere bak sen..." dedim mırıldanarak. Taehyung'un her hareketi ilginçti gerçekten.
"Hangi tiplere?" Tövbe
"Ne?" Kafamı çevirmemle yanımda geçen gün tartıştığım çocuğu -adı her neyse- gördüm. Beni ciddi anlamda korkutmuştu.
"Kimden söz ediyorsun?" Diye sordu geçen günkü gibi aptal bir sırıtışla. Onu bu derste göreceğimi tahmin dahi etmezken yanıma oturmuş, benimle konuşmaya çalışıyor olması beni ciddi anlamda şaşırtmıştı.
"Hiç, hiç kimseden." Dedim aramıza biraz mesafe koyarken.
Tam bir şey söyleyecekti ki profesör içeri girdi ve sanki kronometre tutmuşuz gibi fişek hızıyla Fransızca konuşmaya başladı. Asla yan tarafıma bakmıyordum bakarsam bir şeyler söyleyeceğinden emindim çünkü. Uzun zamandır bu dersi almama rağmen onu sınıfta hiç fark etmemiş olmam şaşırtıcıydı. Üstelik Taehyung'la takılıyorsa sosyal biri de sayılırdı, belki de ben onu tanıyacak kadar sosyal değildim.
Havada uçuşan Fransızca kelimeler bir anlığına kesilip kendi dilimizde bir şeyler duyduğumda profesöre odaklandım. Proje tarzında bir şeyler diyordu önemsiz geldi ve tekrar transa geçtim. Ders bitiminde bir saniye bile beklemeden dışarı çıktım ve diğer derslerime koştum. Taehyung'un arkadaşından kaçmaya çalışırken tüm gün resmen saklambaç oynamıştım. Bu çocukta beni garip hissettiren bir şeyler vardı ancak bir türlü anlayamıyordum..
*
"Chaeyoung gerçekten eve mi gideceksin?" Min Hee oldukça enerjikti. "Hem de bu saatte."
"O kadar yorgunum ki yemek bile istemiyorum." Bilerek kambur duruyordum. Aniden fikrimi değiştirdim ve sırtımı dikleştirdim. Şarkı söylemek istiyordum. "Ama karaokeye giderseniz gelirim!"
"Tabii ki!"
Ani mod değişikliğimle birlikte üçümüz de koşa zıplaya karaokeye gittik. Seul'de karaoke salonu bulmak aşırı kolaydı. Avustralya'da bu kadar rahat karaoke salonu bulunmuyordu.
"Orta boy bir salon kiralayacağız." Min Hee görevliyle konuşurken biz çoktan salona girmiştik.
"Vay.." karaoke salonu orta boy olmasına rağmen büyük odalara bin basardı.
Kızlarla ilk tanışmamız da buna benzer bir olayla gerçekleşmişti. Lisede Kore'ye kesin dönüş yaptığımızda ablam üniversiteye kaydolduğu için Avustralya'da kalmıştı, bu da yetmezmiş gibi onca okul değişikliğinden sonra edindiği üç beş arkadaşımı da ardımda bırakmıştım. Çok yalnızdım o zamanlar... Kendimi Hongdae sokaklarında öylesine yürürken buluyordum çoğu zaman, Kore'yi keşfediyordum bir nevi.
Yine yürüyüşlerimin birinden karaoke salonlarının önünden geçiyordum, ilginç gelmişti. Nedensizce girmek istemiştim. Lobiye doğru ilerlerken arkamdan iki kız büyük bir kahkaha tufanıyla içeri girmiş, görevli son bir oda kaldığını söylediğinde kızların kahkası ansızın kesilmişti.
Üçümüz öylece birbirimize bakarken kaküllü ve boyu uzun olan kız yani Min Hee "İstersen odayı birlikte tutabiliriz." Dediğinde hissettiğim anlamsız sevinci şu an bile hatırlıyorum... Karaoke salonları bana hep bu anıları anımsatır.
"O zaman ilk önce Chaeyoung seçsin!" Min Heenin gür sesi düşüncelerimden sıyrılmamı sağlarken gülümsedim, baş harflerimizin alfabetik sırasına göre ilk şarkı seçimini ben yapacaktım -hehe.
Kumandayı aldım ve Halsey'den Eyes Closed şarkısını açtım. Seon Ok ve Min Hee şarkıyı bilmedikleri için söyleyemiyor ve yalnızca dinlemek zorunda kalıyorlardı. Müzik zevklerimiz pek uyuşmuyordu.
Şarkıyı kendimden geçerek söyledim gerçekten sevdiğim bir şarkıydı. Karaokedense banyoda söylemek daha eğlenceliydi ama bununla da idare edebilirdim.
"Rosie, sesin gerçekten olağanüstü." Min Hee şarkı faslımın ardından Bigbang'den bir şarkı arıyordu. "Seçmelerde şansını neden denemiyorsun?"
"Biraz daha pratik yapmaya ihtiyacım var." Seçmelere katılmayı düşünmüyor değildim ama şu sıralar önceliğim daha başka şeylerdi. "İleride belki..."
İkisi enerjik şarkılar söyleyip dans ederken kendimi koltuğa bıraktım. Gerçekten tükenmiştim. Nedense bu tükenmişlik anında aklıma Taehyung geldi. Onu gördüğümü Seon Ok'a söylemeyi tamamen unutmuştum. Şimdi söylemek istiyordum ama Taehyung'un yanında bir sürü(!) kız oluşu onu üzebilir diye şimdiki mutluluğunu bozmayıp konuşmayı eve saklamaya karar verdim.
Saat 12'ye doğru gelirken karaokeden ayrılıp eve geldik. Üçümüz de leş gibiydik. Üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağa attım. Seon Ok'a olanları anlatma işi yine yarına kalmıştı. Yarınlar olmasa yüklerimizi kime atardık düşünmedim değil.
xoxo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ukiyo ✘ rosékook
FanfictionJeon Jungkook unutamadığı ilk aşkı Roseanne'i, yıllar sonra gittiği üniversitede görünce beyninden vurulmuşa döner. Ancak Roseanne onu pek de hatırlıyor gibi görünmüyordur. Böylece Jungkook, Roseanne'e kendini hatırlatmaya karar verir. "Seul'den Par...