"Lisa'nın Kore'ye geliyor olduğuna hâlâ inanamıyorum!"
Fransa tatilinin üzerinden dört, beş ay anca geçmişti ki Lisa bize Kore'ye geleceğini söyledi. Geleceğini duyduğum anki mutluluğum kelimelerle tarif edilemezdi. Lisa geliyordu işte; dostum, sırdaşım, en yakın arkadaşım. Onu o kadar çok özlemiştim ki arada rüyalarıma giriyor bana her zamanki öğütlerini veriyordu. Telefonda konuşmak ya da mesajlaşmak gerçekten sevdiğiniz kişilerle özlem gidermek için tatmin edici bir yol değildir çünkü konuşmaya, konudan konuya atlamaya doyamazsınız.
Lisa hayatıma hiç ummadığım bir anda dahil olmuş ve hayata yepyeni perspektiflerden bakmamı sağlamıştı. Onun en çok da bu tarafını seviyordum; hayat dolu, capcanlı bir insandı.
Ve şimdi onu almak için havalimanında heyecanla bekliyorduk. Ben yerimde duramıyor, gözümü bir saniyeliğine olsun yolcu çıkışından ayıramıyordum. Jungkook'un da benden arta kalır bir yanı yoktu gerçi, Lisa onun da en yakın arkadaşlarından biriydi.
Kapıdan valizleriyle içeri giren Lisa'yı ve kâküllerini görür görmez koşmaya başladım ona bir an önce sarılmak istiyordum. Daha Kore'nin havasını içine alamadan onu sarmaladım. Belki de daha ona sarılan kişinin kim olduğunu dahi anlayamamıştı.
"Aman tanrım Lisa! Hala inanamıyorum demek gerçekten geldin."
Kıkırdadı. "Uzun zaman oldu değil mi?" O sırada Jungkook da koşar adım yanımıza geliyordu. Lisa ikimize de tek tek sarıldıktan sonra saçlarımızı işaret etti. "Saçlarınız çok hoş olmuş."
Gülümsedim, daha doğrusu gülümsemekten kendimi alamıyordum. Çünkü Lisa buradaydı, işte yanımda olmasını en çok isteyeceğim iki kişi!
"Lili nerede?" Sorumun üstüne hafifçe güldü. Gülüşünü canlı görmeyi bile özlemiştim.
"Yola dayanamazdı. Bambam'e bıraktım." Ardından ekledi. "Fransa'dan bir arkadaşım."
Lili'yi de görmeyeli uzun zaman olmuştu. Ama sağlık her şeyden daha önemliydi tabii ki.
Daha sonra taksiye binip evimize doğru yola çıktık. Seon Ok'un ve Min Hee'nin başka yerlere taşınmasıyla evde tek kalmıştım. Kirayı ödeyebilmek için yeni bir ev arkadaşına ihtiyacım vardı ve o da yanımda hazırdı işte; Jungkook, en iyi arkadaşım ve sevgilim.
"Kore'yi nasıl buldun peki?" Jungkook'un sorusu üzerine derin bir nefes aldı.
"Nereden başlasam ki... ülke aynı ülke ama eskisi gibi hissetmiyorum artık." Dedi gözleri geçtiğimiz yolları izlerken. Bakışları anlam veremediğim bir şekilde hüzünlüydü, sanki zihninden bilmediğim düşünceler geçtiğini hissettim. Yabancı olduğum bir histi bu.
"Nasıl yani?"
"Yuvama dönmüşüm gibi hissetmemi sağlıyorsunuz ancak burası benim yuvam değil..." birkaç saniye sonra devam etti. "Önceden Kore benim hayallerimin ülkesiydi. Burasıyla ilgili hayallerim, ideallerim vardı. Uğruna emek verdiğim bir amacım vardı. Ama şu an Kore benim için hayallerimin ülkesi değil, Rosé ve Jungkook'un, özlem duyduğum insanların yaşadığı yer."
Kafamı omzuna yasladım. Söyledikleri beni duygulandırmıştı. Fransa da benim için her zamanki Fransa değildi artık, Lisa'nın en yakın arkadaşımın yaşadığı yerdi.
*
Lisa'nın eşyalarını eve yerleştirdiğimiz gibi dışarı çıktık. Uzun zamandır Kore yemeklerinden uzak olan Lisa'nın midesini elimizden geldiği kadar doldurmaya çalıştık, onun bize Fransa'da yaptığı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ukiyo ✘ rosékook
FanfictionJeon Jungkook unutamadığı ilk aşkı Roseanne'i, yıllar sonra gittiği üniversitede görünce beyninden vurulmuşa döner. Ancak Roseanne onu pek de hatırlıyor gibi görünmüyordur. Böylece Jungkook, Roseanne'e kendini hatırlatmaya karar verir. "Seul'den Par...