3.0

2.1K 157 4
                                    

Akşam olup pansiyona döndüğümüzde günün geri kalanını lobide Lisa'ya yardım ederek, monopoly ve uno oynayarak geçirmiştim. İki kişi oynamak, çok kişiyle olduğu kadar keyif vermese de Lisa her şeyin eğlenceli tarafını kolayca ortaya çıkarabilen harika bir insandı.

Şimdiyse saat neredeyse akşam 9 olmuştu ve biz pansiyonun çatısında oturmuş Paris manzarası izliyorduk. Burada dikkatimi çeken şeylerden birisi de tüm binaların neredeyse aynı yükseklikte olmasıydı. Bu sebeple daha yüksek yapıları kolayca görebiliyorduk.

"Senin arkadaşların burada mı peki?" Lisa çikolata yiyordu. Benimse elimde koca bir tabak dilimlenmiş mango vardı. Mango çok severdim çok ama çok.

"Bilmiyorum. Aramadım." Bir parçayı ağzıma götürdüm. "Onlara biraz kırgınım açıkçası."

"Neden ki?" O da çikolatasından bir ısırık aldı.

"Çünkü son zamanlarda sürekli benden gizli şeyler yapıyorlarmış gibi geliyordu." Tabağı dizlerimin üzerine koydum. Elimi ağrıtmıştı. "Nasıl desem... yani bilirsin tabii ki benden ayrı bir şeyler yapabilirler ama bu aşırı fazla olmaya başlamıştı. Anladın değil mi?"

"Anlıyorum... ama koca bir arkadaşlık bu gibi bir sebeple bitmeli mi sence?"

Şimdi Lisa böyle söyleyince kendimden şüphe etmiştim. Gerçekten de bitmeli miydi?

"Haklısın." Tabağımdan bir mango daha aldım. "Ama rahat hissedemiyorum artık. Sanki fazlalıkmışım gibi."

"Bunu onlara söyledin mi?"

Derin bir nefes verdim. "Hayır. Söylemedim."

"Söylemeden çözemezsin ki."

"Evet çözemem." Peki çözmek istiyor muydum? Emin değildim.

"Onlara değer veriyor musun?"

"Veriyorum." Tabaktan beş altı parça daha alıp ağzıma tıkıştırdım. "Tanrım... Onları o kadar çok özledim ki!"

Artık emindim.

"Hey, daha buraya geleli fazla olmadı!" Lisa'nın gülüşü beni de güldürdü ama eğer gülersem mangolar genzime kaçabilirdi ve bu, şu an olmasını isteyeceğim en son şey olurdu.

"Umarım gelmişlerdir. Bugün onları arayacağım." Sonra aklıma Fransa ve Kore'nin saat farkı geldi. "Ama burada değillerse sabahın köründe onları uyandırmış olurum."

"Güne mutlu başlamalarını sağlarsın işte!"

Güne mutlu başlamalarını çok isterdim ama bu benim sayemde olabilir miydi emin değildim.

Saat neredeyse 10'a geliyordu fakat Jungkook hala gelmemişti. Merak ediyordum ama merak etmek istemiyordum. Lanet bir ikilem içinde kalmıştım.

"Lisa, sana bir şey soracağım."

"Tabii ki." Benim mangom biteli yıllar oluyordu o ise daha çikolatasının yarısına gelmişti. Onu çok mu konuşturuyordum yoksa?

"Bir insana aşık olduğunu nasıl anlarsın?"

"Demek cesaretini topladın..." Başını yana eğdi ve gülümsedi. "Bu soruyu sorarken aklına biri geldiyse sen çoktan aşık olmuşsundur Rosé."

Donakalmıştım. Aklımdaki kişi Jungkook'tu. Yüzümdeki ifadeyi fark edince gülümsedi. "Kim geldi aklına peki? Tahmin ettiğim kişi mi?"

"Sanırım..." Yeniden gülümsedi ama bu kez dişleri çok rahat gözükebiliyordu.

Tahminimce Kore'deki pansiyonda Seon Ok'un, Taehyung ile ilgili düşüncelerini açıklarken hissettiği şeyleri hissediyordum. O zaman Seon Ok'u çok cesur bulmuştum. Şu an en az onun kadar cesur olmayı diledim.

"Sanırım... ondan hoşlanıyorum. Ne zaman üzülsem, sevinsem ya da hayal kırıklığına uğrasam konuşmak istediğim ilk kişi o oluyor."

"'Sanırım' o cümleye fazla Rosé."

xoxo

oh be

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

oh be. :D

ukiyo ✘ rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin