×Bölümü medyadaki şarkıyla
okumanız tavsiye edilir!"Lisa o minik kediyi veterinere götürmekle çok iyi yaptı... Ah tanrım, uzun yola dayanacağını bilsem hiç çekinmem götürürüm onu ama böylesi daha iyi olacaksa..."
Lisa kediyi başüstü veterinere götürmek istemişti ve haklıydı da, bizse onları havalimanında bekliyorduk. Uçağımıza daha 3 saat vardı ve ilerleyen her bir dakika kalbimin atışını hızlandırıyordu. Kore'ye dönüyor oluşumuz nedensizce tedirgin olmama sebep olmuştu.
"Peki yola atlamana ne demeli Rosé..." Dedi Jungkook kollarını göğsünde birleştirmişken. "Bu konuda konuşmak ister misin?"
Gülümsedim. "Hayır, Bay Her Zaman Haklı Jeon Jungkook."
Kıkırdadı. Birkaç dakika öylece oturduk. Ardından bana döndü. İfadesi oldukça sakindi. "Sana bir şey söylemek istiyorum Chaeyoung..." Chaeyoung deyişi garip hissettirmişti, bana genelde böyle hitap etmiyordu çünkü. "Beni hâlâ hatırlamadın ama bu yemin ederim benim için hiç önemli değil. Ama artık söylemem lazım.."
Derin bir nefes aldım ve devam etmesini bekledim. "Biliyorsun.. son birkaç aydır gerçekten birbirimizi daha yakından tanıma fırsatımız oldu. Fakat bu fırsat ikimize de çok daha önceden verilmişti. Sen Avustralya'dan Kore'ye geldiğin ilk sene bizim lisemize hatta benim sınıfıma gelmiştin... Aslına bakarsan o zamanlar bu kadar rahat bir kişiliğim yoktu. Kendimi ifade edemiyordum pek," Arada sırada gözlerini kaçırıyor ve tırnaklarıyla oynuyordu. O devam ederken rahatlaması için ellerini tuttum. "Hatta ilk başta düşünecek olursak hayatımın arka planı çok iç açıcı değildi. O zamanlar kendimi rahatça ifade edebileceğim bir arkadaşlığım olmamıştı. O yüzden herkese olduğu gibi sana da önyargıyla yaklaştım. Hele de diğerlerinden daha sonra tanıştığımız için sana tümüyle cephe almıştım. Sen bunları bilmiyorsun çünkü ben böyle şeyleri hissettirecek kadar sosyal bir kişilik değildim. Hep kendi içimde yaşardım böyle şeyleri ki şu an da pek farklı değil... Her neyse.. Ah, aslına bakarsan sonraları senden hoşlanmaya başladım..."
Gözlerini benimkilere sabitledi ve tuttuğum ellerini sıkılaştırdı. "O zamanlar pek bir anlam veremedim bu duruma, ne olduğunun farkında da değildim. Şimdi düşününce gayet rahat bir şekilde anlıyorum... Her ne kadar yabancı bir ülkeden gelmiş olsan da kolayca sınıfa alışabilmiştin. Düşüncelerini çekinmeden rahatça dile getirebiliyordun. Beni kendine hayran bırakmıştın... Benimle konuşmaya, beni anlamaya çalıştın. Ben kendi kafasında yaşayan biriydim ama özgünlüğün beni kendine hayran bırakmıştı. Bu senin karakterindi. Sen bunun için doğmuştun. Özel olan ben değildim, sendin. Beni özel hissettiren yine sendin. Sen busun işte Park Roseanne, benim kahramanımsın."
Derin bir nefes verdi. "Sınıfa birdenbire geldin ve birdenbire gittin. Bense bana hissettirdiğin tüm o duygularla baş başa kaldım. Bana birçok şarkı önermiştin, Tori Kelly'nin Paper Hearts'ını ne zaman dinlesem aklıma sen gelirsin mesela. Ki etkinlikte o şarkıyı dinlediğini de gördüm. Ama gülümsemekten başka bir şey elimden gelmedi. Doğrusunu istersen şaşkındım. Yıllar sonra seni ilk kez kampüste görünce konuşmak istedim ama yapamadım. Öylece bakakaldım sana, eskiden olduğu gibi... ama sen hâlâ, aynı sendin."
Gözlerimin nemlendiği hissediyordum, aniden böylesine derin bir duygu yoğunluğuyla karşılaşmak beni fazlasıyla etkilemişti. Elini yanağımdan kayan gözyaşına götürdü ve devam etti. "Bana hissettirdiğin hiçbir şeyi sana hissettiremedim. Ama seni hep sevdim Roseanne, hâlâ da seviyorum. Bu kez söylemem gerek, bunu bilmeni istiyorum çünkü. Seni çok çok seviyorum. İyi ki varsın."
Gözlerimden süzülen yaşlara engel olamazken gülümsediğimi hissediyordum. Onun gülen gözlerine bakmak ve anlattığı onca şeyi duymak o kadar huzurlu hissettirmişti ki... Şu an ölecek olsam en mutlu kişi olurdum muhtemelen.
Kendime engel olmayı bir anlığına da olsa bırakıp boynuna sarıldım. O da ellerini belime yerleştirdi ve bir süre öylece ağladık. Son yaşanan olaylar, Lisa'dan ayrılacak olmamız ve hislerimiz birbirine girince böyle bir duygu patlaması işten bile değildi...
"Ah tanrım, bunu neden daha önce söylemedin Jungkook? Yemin ederim son birkaç haftadır verdiğim mücadeleyi tanrı biliyor..."
Yavaşça benden ayrılıp gülümsedi.
"Ne mücadelesi?""Aslını istersen sana karşı hissettiğim şeyleri algılamaya çalışıyordum... Dışarıdan ne kadar sosyal biri gibi gözüksem de benim de pek fazla arkadaş deneyimim olmadı, ki olanı da gördün... ama tüm bunlara rağmen senin yanında kendimi hep çok iyi hissettim. Bilirsin, hep seninle olmak istiyordum ah tanrım... Her neyse bu anıları düşünmek utandırıyor beni." Ellerimle yüzümü kapattım. "Ama emin ol ben seni çok daha fazla seviyorum Kook."
Kıkırdadı. Gülerken o kadar sevimliydi ki ansızın onu öpmek istedim. O da bu isteğimi anlamış olacak ki dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Her şey o kadar huzurluydu ki havalimanında olduğumuzu tamamıyla unutmuştum.
Tam ayrılıyorduk ki Lisa yüzündeki muzhip gülümsemeyle karşımızda belirdi. "Eh, ben sonra geleyim o zaman.."
İkimiz de güldük. "Saçmalama!"
"Tanrım, sonunda sizi böyle gördüğüme göre muradıma erdim sayılır."
Elindeki çantada bu sabah bulduğumuz yavru kedi vardı. Çok daha sağlıklı gözüküyordu. Lisa meraklı bakışlarımıza cevaben "Veteriner iyileşeceğini söyledi, durumu şu anlık iyi." dedi. Çok sevinmiştim ancak bu buruk bir sevinçti çünkü ayrılık vakti çoktan gelmişti...
xoxo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ukiyo ✘ rosékook
FanfictionJeon Jungkook unutamadığı ilk aşkı Roseanne'i, yıllar sonra gittiği üniversitede görünce beyninden vurulmuşa döner. Ancak Roseanne onu pek de hatırlıyor gibi görünmüyordur. Böylece Jungkook, Roseanne'e kendini hatırlatmaya karar verir. "Seul'den Par...