"Zamanın bu kadar hızlı geçtiğine inanamıyorum!"
Fransızca bölüm başkanı Bay Yoon, Jungkook ve bana Kore'ye dönmemiz için aldıkları biletin hemen bugün olduğunu haber vermek adına sabahın köründe beni aramıştı. 2 haftanın bu kadar çabuk geçtiğine inanamıyordum. Her şey o kadar hızlı olup bitmişti ki!
Jungkook tahminimce hala uyuyordu çünkü saat neredeyse sabahın 6'sıydı ve geçen 2 hafta boyunca saat 9dan önce ikimiz de kalkmamıştık. Ancak Lisa için aynısı geçerli değildi. O her zaman erken kalkıyor ve işinin başına geçiyordu.
Lisa, Bay Yoon'la yaptığım telefon konuşması boyunca benim yanımdaydı. Biletlerimizin bugün akşama olduğunu öğrendiğimizde, Lisa'nın yüzünün düştüğünü rahatlıkla fark etmiştim. Benim de ondan arta kalır bir yanım yoktu gerçi.
"Gerçekten gidiyor musunuz?" Sesi titriyordu. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
"Biletlerimizi..." sesimi toparlamaya çalıştım. "bugüne almışlar. Bu akşam."
Gözlerim dolmuştu. Sebebi kesinlikle Fransa'dan ayrılıyor oluşumuz değildi.
"Ah, tanrım iki hafta ne çabuk geçti değil mi!" Ayağa kalktı. Burnu kıpkırmızıydı. "Ama daha akşama çok vaktimiz var."
"Aynen öyle!" Neşelenmeye çalışıyordum. Veda etmekte kimse benden daha kötü olamazdı. Kendim ağladığım gibi başkalarını da ağlatıyordum, toparlanmam neredeyse birkaç günü buluyordu. O yüzden şimdilik kendimi tutmak zorundaydım.
"Jungkook'u uyandırıp hemen dışarı çıkalım öyleyse!"
Lisa'yı lobide bırakıp hızla üst kata ilerledim. Merdivenleri üçer beşer çıkıyordum, bir saniyeyi bile boşa harcamak içimi daraltıyordu. Bay Yoon'un daha önce haber vermesini dilerdim.
Jungkook'un odasına geldiğimde hızla kapıya vurmaya başladım. Diğer insanları rahatsız edebilecek oluşum aklıma birkaç vuruşun ardından geldi. Jungkook'a birkaç tane mesaj atıp çağrı bıraktım. 5, 6 dakika sonra uykulu bir şekilde kapıyı açtı.
"Daha çok erken değil mi?" Durmadan esniyordu.
"Bay Yoon aradı. Kore'ye bu akşam dönecekmişiz."
"Cidden mi?" Ağzı açık kalmıştı.
"Evet maalesef." Kapı pervazına dayandım. "Lisa ile son bir günümüz var. O yüzden erkenden bir şeyler yapalım."
Ona bakıp gülümsedim. O da kafasını yana eğip gülümseme karşılık verdi.
"Tamam, geliyorum."
*
Jungkook'un aşağı inmesi ve valizlerimizi toparlamamız çok uzun sürmemişti. Sabah çok erken bir vakit olmasına rağmen dışarı çıktık ve bir süre sadece yürüdük. Paris'te gerçekten güzel parklar vardı. Sabahın ferah esintisiyle beraber çevredeki ağaç ve diğer bitkilerin kokusu birbirine karışıyor, en sevdiğim kokunun ekmek kokusu oluşu bir süreliğine değişiyordu. Her şey olağanüstüydü.
Lisa ile el eleydik. Jungkook ise birkaç adım arkamızda daha yavaş ilerliyordu.
"İkiniz gerçekten iyi arkadaş oldunuz."
Lisa'ya baktım. Gülümsüyordu. Ben de gülümsedim.
"Dünyanın bambaşka bir yerinde birbirimizi bulmuş olmamız ne büyük
şans!"Hayattaki tüm şansımı gerçekten bu konuda kullanmış olabilirdim.
"İşte buna kader denir." Lisa gülümsedi ve bana sarıldı. O gerçekten iyi biriydi. Bir insanı tanımak için illa ki onunla yıllar geçirmeye gerek yoktu bazen. Bazen... yıllar boyunca edinemeyeceğiniz duyguları iki hafta gibi kısa bir sürede edinebiliyor, birbirinizi gerçekten tanıyabiliyordunuz.
Daha sonra yürümekten sıkılıp bir banka oturduk. Kuş cıvıltıları, şehrin ve insanların sesi büyük bir uyum içindeydi. Sanki bu anı bozmamak için hiçbirimiz konuşmuyorduk. Aramızda hüzünlü bir sessizlik vardı.
Gözlerimi manzarada gezdirirken sokağın ortasında öylece duran yavru bir kedi fark ettim. Birazcık Jungkook'u andırıyordu sanki.
Yavru titriyordu. Henüz birkaç aylık olduğu rahatça anlaşılabilirdi. Nedensizce onu oradan almak istedim."Zavallıcık yolun ortasında kalmış." Yola doğru koşar adım ilerledim. Arabalar gelmeden kediyi alsam iyi olacaktı. Neredeyse eziliyordum fakat onu kucağıma aldığım an tarif edilemezdi.. O kadar tatlı ve küçüktü ki yiyesim geliyordu.
"Rosé yaptığının ne kadar tehlikeli olduğunun farkıdasındır umarım." Dedi Jungkook arkamdan nefes nefese yanıma gelirken. Lisa'nın da beti benzi atmıştı. "Ezileceksin sandık!"
"Ama ezilmedim ve bu minnak şey artık bizimle!"
xoxo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ukiyo ✘ rosékook
FanfictionJeon Jungkook unutamadığı ilk aşkı Roseanne'i, yıllar sonra gittiği üniversitede görünce beyninden vurulmuşa döner. Ancak Roseanne onu pek de hatırlıyor gibi görünmüyordur. Böylece Jungkook, Roseanne'e kendini hatırlatmaya karar verir. "Seul'den Par...