4.2

2K 160 69
                                    

Hiç geçmeyecekmiş gibi gelen 2 haftalık Fransa maceramız, uçağa binip Kore'ye varmamızın ardından
akıllarımızda hoş bir hatıra olarak kalmıştı.

Yeniden buradaydık işte, her şeyin başladığı yerdeydik, evimizdeydik. Bu süre zarfında, tahmin dahi edemeyeceğim olaylar başımdan geçmiş, mutluluğu sonuna kadar deneyimlemiştim. İyi ki zorla da olsa o etkinliğe katılmışım diyordum; eğer katılmamış olsaydım hayatımda ne Jungkook ne Lisa olurdu ne de ben şu anki kendime ulaşabilirdim.

Yolculuğumuzun geçen seferkinden hiçbir farkı yoktu, yalnızca sırtım bir tık daha fazla ağrımış ve başımı Jungkook'un omzuna yaslama imkanı bulmuştum.

Gece yarısı gibi Kore'ye ulaştığımızda içimde garip bir his vardı. Kafam karmakarışıktı. Nerede kalacaktım ben? Tüm bu olanlardan sonra Seon Ok ve Min Hee'nin yanına nasıl dönebilirdim ki? Yurt odamız ya da daha doğrusu evimiz eskisi gibi uzun bir günün ardından gitmek istediğim tek yer, eğlendiğim ve kendimi mutlu hissettiğim o eski yer olabilecek miydi yeniden? Tüm bunların cevabını alabilmem için onlarla yüzleşmem lazımdı. Diğer türlü kendi kendimi yemekten başka yaptığım bir şey yoktu.

"Ne düşünüyorsun?" Düşüncelerimin arasında kaybolmuşken Jungkook'un sesini fark edip ona döndüm.

"Tüm bu olanları." dedim bir yandan valizleri gelen yolcuları izlerken. Benim çantam gelmiş, sırtımdaydı; şimdiyse Jungkook'unkini bekliyorduk.

"İkimizi mi?" Kafasını görüş açımı kapatır şekilde bana doğru eğip gülümsedi.

Ben de ona gülümseyip elimi omzuna koydum. "Onu da düşünüyorum ama şu an değil."

Ardından ekledim. "Her şeyden sonra eve nasıl döneceğim Jungkook?"

"Orası senin de evin," Sesinin yumuşaklığı rahatlamamı sağlıyordu. "Üçünüzün. Dolayısıyla senin de. "

Evet orası benim de evimdi ancak evi ev yapan oradaki insanlar, anılar, yaşanmışlıklar, baş edilen zorluklar, hissedilen tüm duygulardı. Bunların hiçbirinin önemi kalmamıştı artık. Kırılmış bir tabak gibiydik biz, paramparça olmuştuk. Telafisi olamazdı artık, kırılan parçalar yapıştırılsa dahi eskisi gibi olamazdı.

"Sanırım onlarla yeniden karşılaşmaktan korkuyorum." Dedim tavandaki led ışıklara bakarken, aynı zamanda da kendi sözlerimle alay edercesine gülümsüyordum.
İlginç bir insandım.

"Bende kalabilirsin." Tek kaşını kaldırmış, ilginç bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Olabilir neden olmasın." Dedim gülümserken. "Ama bu işi halletmeliyim. Onlarla yüzleşmem gerek."

Birkaç dakika süren sessizliği ilk ben bozdum. "Ama yüzleşemezsem diye çok korkuyorum."

"Kendinle yüzleşebiliyorsun ama."
Ne dediğini anlayamamıştım. Tekrar etmesini istedim.

"İnsanın kendiyle yüzleşebilmesi her şeyden daha önemli." Dedi belimi kollarıyla sararken. Birkaç saniyenin ardından sarılır pozisyondaydık. "Ve sen kendinle yüzleşebiliyorsun. Onlarla neden yüzleşemeyesin ki?"

Öyle güzel konuşuyordu ki dudaklarına bakarken söyleyeceğim şeyi unutmuştum. Aşk dedikleri sanırım buydu.

Ağzımı açıp bir şey diyeceğim anda midemden gelen gurultuyla tüm havalimanı yankılandı. Hayır, şu an olmaz!!! Kendime lanetler okuyordum.

"Aman tanrım," Jungkook yalandan şaşırmış numarası yapıyordu. Oyunculuk.. 0 "İki haftada ne kadar aç bir sincap olduğunu unutmuşum!"

Hafifçe koluna vurdum. "Ya, Jeon Jungkook! Madem o kadar açım.. seni mideye indirmekte hiçbir sakınca göremiyorum!"

O sırada vurduğum kolunu omzuma yerleştirdi. Diğer elindeyse çantası vardı ne ara aldığını anlayamamıştım.

"O zaman bu minik sincabı doyurmak lazım." Dedi ilerideki kafeye doğru harekete geçmişken bir yandan da beni sürüklüyordu. "Güzel bir Fransız bagetine ne dersin?"

Aman tanrım yine başladık...

*

Güzel bir akşam yemeğinin ardından evin önünde taksiden indim ve Jungkook'la vedalaştık. Daha fazla ertelemeye gerek yoktu. Ne hissediyorsam onları söyleyecek, hiçbir şey için kimseyi alttan almayacaktım; kararlıydım.

Dairenin önüne gelince çantamdan neredeyse 3 haftadır kullanmadığım ev anahtarını çıkardım. Unutmuştum ama iki haftalık tatilin ardında bir haftalık da organizasyon vardı. Evden baya uzun bir süre ayrı kalmıştım kısacası.

Anahtarı çevirip içeri girdim. Ses yoktu ancak holün ışığı yanıyordu. Nedenini bilmesem de ilginç bir şekilde ben de elimden geldiği kadar sessiz olmaya çalışıyordum. Burası benim evimdi niye paldır küldür hareket edemiyordum ki?!

Biraz daha ilerledim. "Kimse var mı?" Hafifçe bağırmamın ardından odasında eşyalarını toparlayan Seon Ok'u fark ettim. Ödüm kopmuştu.

"Ah tanrım!" Diye haykırdım istemsizce. "Burada böyle sessiz sessiz ne yapıyorsun?"

Sorumun ardından eğildiği yerden doğruldu ve garip bir ifadeyle kolileri işaret etti. "Taşınıyorum Chaeyoung."

"Neden? Min Hee nerede?"

"O birkaç gün önce Taehyung'un evine taşındı." Taehyung'un evi mi? Bu çocuk ne kadar zengin böyle?

Ben şaşkınlığımı saklayamazken Seon Ok içeriye oturup konuşmamızı önerdi. Yorgundum zaten direkt içeri geçip koltuğa yayıldım. Ona soracak bir sürü sorum vardı.

"Öncelikle..." dedim çantamı kenara bırakıp. "Taehyung ve Min Hee arasında ne olduğunu biliyorsun öyle değil mi?"

Üzgünce kafasını salladı. Ona sinirli olsam da bu hali istemsizce moralimi bozmuştu. "Biliyorum..."

Uzun bir süre yalnızca yerdeki halıyı inceledikten sonra devam etti. "Aslında onlar yeni bir çift değil."

Ne?

"Sana daha önce söylemeliydim Chaeyoung..." Yine dışımdan konuşmuştum galiba.

Bir anda gözleri doldu ve arkasına yaslandı. "Ben onları çöp organizasyonunda öpüşürken gördüm."

İnanamıyordum. Min Hee, Seon Ok'un Taehyung'tan hoşlandığını bile bile...

"Bir de şey var," sesi çatallıydı ve titriyordu. Tanrım bu kız ne zamandır böyle ki acaba?

Ben içimden bir şeyler söylerken cümlesine devam etti. "Instagram'da sahte bir hesabı varmış. Oradan daha öncesinden de Taehyung'a yorum atıyormuş."

Benim gönderilerime de bir sürü fake hesaplar yorum atıyordu, acaba Min Hee onlardan biri...

"fake777 belki görmüşsündür."

Geçen gönderime küfreden hesabın sahibi Min Hee'ydi.

ukiyo ✘ rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin