Fransa'daydık. Jungkook'la Eyfel kulesini manzara alan bir restoranda yemek yiyorduk. Nedense kızarmış tavuk yerine salata söylemiştim ki bilirsiniz yemek tercihlerim inanılmazdır ama salata? Jungkook iyi görünüyordu. Üzerinde mükemmel duran simsiyah bir takım elbise giymişti, bense daha gündelik kıyafetlerleydim. Nedense kulağımda durmaksızın tanıdık gelen bir ses tarafından kendi adım yankılanıyordu. Aniden masadan kalktım ve restorandan dışarı çıktım. Her şey kendiliğinden gelişiyordu. Ayaklarıma hakim olamıyordum, istemsizce Eyfel Kulesinin hemen yan tarafındaki çimenliğe doğru koşturdum ama ses hala kesilmiyordu.
"Rosé, Chaeyoung, Rosie, Park Chaeyoung!"
"Ha? Ne?"
Gözlerimi açmamla beraber karşımda dikilen Jungkook belirdi. Sadece bir rüya, demeye dilimin varmayacağı kadar gerçekçi bir rüya görmüştüm.
"Fransa'ya günaydın de!"
"Rüya değil miydi yani? Fransa'da mıyız gerçekten?"
"Gerçekten Fransa'dayız Rosé! O yüzden daha fazla zaman kaybetmeyelim ve kalacak bir yer bulalım."
"Ah inanamıyorum!" çantamı kontrol etmeye başladım. Eğer kayıp bir şeyler varsa bir an önce başımın çaresine bakmalıydım. "Aman tanrım, tüm gece boyuca dışarıda mıydık?"
Başını beni onaylarcasına salladı. "Evet."
Benim aksime o çok rahattı fakat endişelenmekten kendimi alıkoyamıyordum. "Eksik bir şeyin var mı? Sırt çantanı bir kontrol et."
"Rahat olabilirsin her şeyin güvende."
Derin bir nefes verdim, bu rahatlığı beni çıldırtacaktı. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Çünkü tüm gece uyanıktım." Gülümsedi.
"Ciddi olamazsın!" Sinirliydim. Burada Jungkook'u uyandırmaya çalıştığım vakti pansiyonu arayarak da geçirebilirdik. "Neden böyle bir şey yaptın? Hiç şakanın sırası mı Bay Muhteşem Jeon Şakacı Jungkook?"
"Yo, şaka yapmayı amaçlamamıştım. Biraz uyuman gerektiğini düşündüm sadece."
Beni gerçekten şaşırtmıştı. Gülümsememek için kendimi zor tutuyordum. "İyi düşüncen için teşekkür ederim ama ne kadar riskli bir davranış olduğunun farkında mı-"
Jungkook omuzlarımdan tutup beni öne doğru ilerletmeye başladı. Valizleri de peşinden sürüklüyordu.
"Hazır koskoca bir günümüz varken neden burada dikiliyoruz ki? Sana güzel bir kahvaltı ısmarlayacağım!"
*
Jungkook güzel bir kahvaltı ısmarlamak adı altında beni adını bilmediğim ama yemyeşil ve her yerde insanların oturduğu Eyfel Kulesinin hemen dibinde olan bir yere getirmişti. Valizlerimizle beraber Fransa'ya ayak bastığımız saatten beri aylak aylak geziyorduk. Gitmek istediğim pansiyon artık çok sapalarda kalmıştı.
"Baget mi?" Jungkook'un güzel bir kahvaltıdan kastı meşhur Fransa bagetiydi. "Bari kruvasan alsaydık!"
"Onu da yeriz merak etme."
Elindeki bagetin diğerini bana verdi. Ortamı biraz daha iyi inceleyince ne kadar rüyamdaki yere benzediğini fark ettim.
"Kook istersen ben ısmarlayayım ve güzel bir Kore lokantasına gidelim ne dersin?"
"Zaten 365 gün Kore'desin. Yılın bir günü Fransa'ya tatil ödülü kazanıp bir de Kore yemekleri mi yiyeceksin?" Elindeki bagetten kocaman bir ısırık alıp sırtüstü çimenlere uzandı. "Nefis! Ağzının tadını hiç bilmiyorsun."
Aslında çok da haksız sayılmazdı. Bu Fransa'ya ilk belki de son gelişimdi ve ben Kore lokantasından bahsediyordum.
"Biliyor musun? Bankta uyurken rüyamda seni gördüm."
"Yakışıklı mıydım?" Bana bakıp sırıtıyordu. "Doğruları söyleyebilirsin kırılmam."
Jungkook'un bu halinden de yakışıklı olabileceğini hiç tahmin etmezdim ama evet. Rüyamda gerçekten yakışıklıydı.
"Şu anki halinden evet. Simsiyah bir smokin giyiyordun. Ayrıca baya lüks bir restorandaydık."
"Kesin oraya sen gitmek istemişsindir." Bageti ne ara bitirdiğini anlayamamıştım.
"Ben istemiş olamam çünkü üzerimde basit şeyler vardı. Baya gündelik giyinmiştim."
"Bu güzel rüya ne anlatıyor acaba.." diye mırıldandı.
"Daha bitmedi ki!"
Derin bir nefes verip yere uzandı. "Sonra?"
"Sonra aniden kendi adımı duymaya başladım. Baya manyak hissettim kendimi, restorandan çıkıp aynen buraya benzer bir yere geldim ve rüyam bitti."
"O sesleri ben çıkarıyordum galiba. Seni uyandırmak için." Hala gülümsüyordu. Güzel bir gülümsemesi vardı.
Bir ara uzunca bir sessizlik oldu. Nedensizce ben de kendimi Jungkook'un hemen yanında yatıp bulutları izliyorken buldum.
"Arkadaşlarının haberi var mı Fransa'da olduğundan?"
Aniden gelen soru karşısında şaşırmıştım.
"Evet. Onlara not bıraktım."
"Neden mesaj atmadın?"
Gerçekten neden mesaj atmadım ki?
"Mesaj atacaktım ama komodinin üzerinde geçenlerde bana bıraktıkları not kağıdını görünce ben de onlara not bırakmak istedim."
Onlar ve ben. Ne kadar ayrı düşmüştük böyle?
"Sonrasında aradılar mı seni?"
Sorduğu sorulara cevap vermek beni çok zorluyordu oysaki hepsinin cevabı basitti.
"Hayır. Ama instagram gönderimin altına yorum atmışlar. İyi yolculuklar tarzı bir şeyler. Bilirsin, artık her şey sanal." İstemsizce kıkırdayıp oturur pozisyona geçtim. "Artık kalacak bir yer bulsak iyi olacak."
xoxo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ukiyo ✘ rosékook
FanfictionJeon Jungkook unutamadığı ilk aşkı Roseanne'i, yıllar sonra gittiği üniversitede görünce beyninden vurulmuşa döner. Ancak Roseanne onu pek de hatırlıyor gibi görünmüyordur. Böylece Jungkook, Roseanne'e kendini hatırlatmaya karar verir. "Seul'den Par...