"Taehyung'un diğer arkadaşlarıyla da tanıştık. Hani kızıl saçlı kız ve sarışın çocuktan bahsetmiştim ya?"
Otobüs yolculuğu Min Hee'nin dediği gibi gerçekten kısa sürmüştü. Şimdiyse kalacağımız otele gelmiştik. Oda "otel" sözcüğünden çok "pansiyon" sözcüğüne yakışsa da çoğunluğa uyarak ben de otel diyordum.
Oda küçüktü. Hem de baya küçük. Üç bazayı nasıl sığdırdıklarını hala aklım almıyordu. Duvarlarsa açık pembeydi, koyu pembeye göre iyi bir seçimdi. Bir tane de gardırop bile denemeyecek bir dolap vardı. İyi ki dolabı kullanmamı gerektirecek kadar eşya getirmemiştim.
"Chaeyoung?"
Seon Ok'un sesiyle yeniden dünyaya döndüm. "Ha? Efendim?"
"Taehyung diyoruz. Arkadaşları diyoruz."
"Evet." Hafifçe gülümsedim. "Sizi dinliyorum."
"Kızıl saçlı ve sarı saçlı çift vardı ya. Gökkuşağı gibiler demiştin." Seon Ok hoşuna giden konulardan konuşurken hiç olmadığı kadar konuşkan oluyordu. "Gerçekten de sevgililermiş. Kızın adı Soo Bin, çocuk da Jimin'miş sanırım."
Söylediği isimler bir kulağımdan girip diğerinden çıkarken gülümsedim. "Aksini iddia etmiyordunuz ki?"
"Evet ama kesin değildi." Dedi Min Hee esnerken "kesinleşmiş oldu."
"Eh bir rakip daha eksildi o zaman!"
Seon Ok bana sarıldı. Ardından Min Hee de geldi ve grupça birbirimize sarıldık. En uzunları bendim o yüzden gerçekten anaç hissediyordum. İkisini de kanatlarım altına almıştım.
Her ne kadar son zamanlarda gündemimizde hep Taehyung olmasından sıkılmış olsam da onlar benim en yakın arkadaşlarımdı. Bir şeyin %98ini seviyorsam %2sini görmezden gelebilmeliydim.
Min Hee sarılmadan ilk ayrılan oldu. "Bir an önce lobiye inmemiz lazım." Ayağa kalktı. "İş bölümü yapılacak!"
Hemen çantamdan mavi kotumu ve siyah bluzumu çıkardım. Güzel bir ikili olduklarını düşündüm.
*
"Katılan herkese teşekkür ederim gençler. Okulumuzun Fransızca bölüm başkanı olarak bu projeyi hayata geçirebildiğimiz için çok mutluyum."
Profesör Yoon'un mutluluğu gözlerinden rahatça okunabiliyordu. "Son zamanlardaki çevre kirliliğinin ne boyutlara ulaştığını biliyorsunuzdur elbette ki. Artık buna dur deme zamanımız geldi!"Profesörün sözlerinin ardından kendimi de diğer herkes gibi alkışlarken buldum. Öyle canlı ve güçlü konuşmuştu ki insanın elleri otomatik olarak alkış yapıyordu.
"Ne kadar çok çöp toplarsak o kadar iyi. Çöpler biterse ne yapacağız diye merak etmeyin her yer çöp zaten." Profesörün dediği şeye istemsizce güldüm. Durum böyle vahimdi ama insan kabullenmek istemiyordu işte. "Herkes bireysel. Ayrıca en çok çöp toplayana sürprimiz de olacak. Hadi o zaman başlayalım!"
Ne olabilir ki? New York'ta bir sezonluk beleş tatil ümidimi yok etmek istiyordum.
Naylon bir çift eldiven ve bot; denizden çöpleri çıkarmak için uzunca bir deynek, ve kocaman bir çöp torbası dışında hijyeni korumak adına hiçbir şey verilmemişti. Daha ne vermelerini umuyorsam, çamaşır suyu falan mı?
Seon Ok ve Min Hee yine Taehyung'un peşine takılmıştı. Taehyung'la ilgili hiçbir şey ilgimi çekmediği için onlardan ve temizlik yapan herkesten daha farklı bir yöne doğru ilerlemeye karar verdim. Böylece hem daha fazla çöp toplayacaktım hem de başım ağrımayacaktı. Gerçi gidişimi fark eden de yokmuş gibiydi.
Kulaklıklarımı takıp rastgele bir şarkı açtım ve telefonu ceketimin cebine koydum. Eldivenleri de elime geçirdim ve bir an önce işe koyuldum. Karnım gurulduyordu. Bir ara çöp falan dinlemeyip arkadaki çalılıklara dalıp yiyecek bir şeyler aramayı kafama koymuştum ama ödülün güzel bir yemek olduğunu hayal edip kendimi vazgeçirdim. İşe yarıyor muydu? Evet. Tempom gayet iyiydi. Çöpleri torbaya bakma gereği duymadan atıp ardından diğerlerini elden geçiriyordum. Başlangıç noktasından da baya uzakta sayılırdım.
Okyanusun hemen yanında ilerlediğim için karşıma birkaç tane deniz yıldızı çıktı. Onları da elimden geldiğince uzağa okyanusa fırlattım. Birkaç tane bile kurtarmış olsam ekosisteme faydam olurdu. Görünürdeki son deniz yıldızını da fırlattıktan sonra okyanusun karşısında öylece dikildim. Mevsim yaz olmasına rağmen o kadar serin bir rüzgar vardı ki! Esinti saçlarımı geriye doğru hareket ettirdikçe boynum gıdıklanıyordu. İstemsizce gülüyordum. Dışarıdan deli gibi gözüküyordum muhtemelen.
Deniz yıldızları, çöp, Taehyung, Fransızca, yemek derken manzarayı tamamen unutmuştum. Okyanus o kadar güzeldi ki. Tuzlu -tuz kokulu- rüzgar çok iyi hissettiriyordu. Torbayı bıraktım kapüşonumu başıma geçirip öylece kuma uzandım. Gözlerim kapalıydı. Karın gurultumu unutmak için müziği son ses açtım. Şu an sadece anın tadını çıkarmak istiyordum. Bu masmavi okyanus görüntüsü içimi açmıştı...
Aniden bir ses duyduğumu sanıp gözlerimi açtım. Sanrı değildi, gerçekten duymuştum. Karşımda bana doğru eğilmiş Jungkook duruyordu. Bir dakika dahi huzurumla baş başa kalamayacaktım anlaşılan.
xoxo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ukiyo ✘ rosékook
FanfikceJeon Jungkook unutamadığı ilk aşkı Roseanne'i, yıllar sonra gittiği üniversitede görünce beyninden vurulmuşa döner. Ancak Roseanne onu pek de hatırlıyor gibi görünmüyordur. Böylece Jungkook, Roseanne'e kendini hatırlatmaya karar verir. "Seul'den Par...