Nazlı kendini ameliyathaneden attığı gibi soluğu çatıda almıştı. Yükseklik korkusuna rağmen en köşeye oturup ağlamaya devam etti. Onun yaptığı küçük bir hata yüzünden hastasını kaybetmişti. Ufacık bir hata yüzünden hastası ölmüştü. O kötü bir doktor muydu? Neden hata yapıp duruyordu?
“Nazlı?”
Nazlı duyduğu ses ile başını kaldırıp baktı. Aliden bir başkası değildi. Hiçbir şey demeden başını tekrar önüne eğdi. “Benim yüzümden bir bebek annesiz kaldı Ali. “ dedi Nazlı ağlayan sesiyle. Bacaklarını kendine doğru çekip kollarını bacaklarının etrafına sarıp yüzünü kolları arasına gömdü genç kadın. Ağlamaya devam ediyordu. Kendini kötü hissediyordu. Hiç bu kadar kötü hissetmemişti. O kadını kurtarmayı her şeyden çok istemişti. Söz vermişti. Onu bebeğine kavuşturacağına dair söz vermişti ama verdiği sözü tutamamıştı. En ufak bir hata… Bir hayata bedel olmuştu. Başını kaldırıp Ali’ye baktı. “Ben kötü bir doktor muyum?” diye sordu Nazlı. Ali hemen başını olumsuz anlamda salladı. “Hayır Nazlı hayır. Sen çok iyi bir doktorsun. Çok iyi bir doktor.” Dedi Ali. Nazlı gözyaşlarını silerken Ali’ye baktı. “Neden onu kurtaramadım o zaman?” diye sordu. “Bazen olmaz Nazlı. Bunu bana sen söylemiştin. Bazen yapamayız. Bazen başaramayız. Başaramadığın için kötü olmazsın ama. Sen çok iyi bir doktorsun. Hastalarına çok değer veriyorsun onlar için her şeyi yapıyorsun. Elinden gelen her şeyi yapıyorsun. Hastanın ölümü senin suçun değildi. Sen onu bebeğine kavuşturmak için her şeyi yaptın.” Dedi Ali. Nazlı hafif tebessümle gözünden firar eden bir damla yaşı sildi. “Şu an sana sımsıkı sarılmak istiyorum.” Dedi. Alinin yüzündeki tebessümü gördü. Sarılabilir miydi? Sarılsa Ali ne yapardı? Kaçar mıydı? Şimdi Aliyi yanında istiyordu. Alinin varlığı ona öyle iyi geliyordu ki… “Ben senin hiç canın yanmasın istiyorum. Senin canın yanınca sanki benim de canım yanıyor. ” Dedi Ali. Nazlı bakışlarını Ali’ye çevirdi. Yüzüne oturan tebessümle Aliyi izliyordu sessizce. Söyleyeceklerini merak ediyordu. Kalbi hızla atarken Alinin dudaklarından dökülecek kelimeleri bekliyordu genç kadın. “Ben sen hiç üzülme istiyorum. Sen üzülünce benim kalbime bir şey oluyor. Sen üzülünce benim kalbim üzülüyor Nazlı.” Dedi Ali. Nazlı gözünden bir damla yaş daha akarken kocaman gülümsedi. Ali yanındayken nasıl üzgün olabilirdi ki? Varlığı bile mutluluk sebebiydi ama yine de ağlamasını durduramıyordu. Ali ona baktı. “Ben seni gözyaşlarından öpmek istiyorum, Nazlı.” Dedi Ali. Nazlı duydukları ile şaşkınlıkla Ali’ye baktı. Sonra yüzündeki şaşkınlık tekrar gülümsemeye döndü. Nasıl başarıyordu? Nasıl tek bir kelimesi ile bu kadar içine işleyebiliyordu? Kalbi ısınıyordu Alinin tek bir lafıyla. Gözünden akan bir damla ile başını Ali’ye çevirdi. Ali ona yaklaştı. Alinin ona yavaş yavaş yaklaşmasıyla kalbi küt küt atıyordu Nazlının. Ali, Nazlının dibinde durdu ve yüzüne baktı. Yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Nazlı nefesini tuttu. Onun nefesini nefesinde hissediyordu. Bu ne büyük bir nimetti. Gözlerini kapattı usulca. Teninde hissettiği dudaklarla mest olmuştu. Bir süre öylece bekledi. Ne o çekiliyordu ne de Ali geri çekiliyordu. Anın keyfini çıkardı. Hep bu anda kalamazlar mıydı? Kendini bulutların üstünde hissediyordu sanki. Ali onu gözyaşlarından öpmüştü. Ali onu acılarından öpmüştü. Ali onu sanki tüm yaralarından öpmüştü ve o yaralar iyileşmişti. Kendini şu an öyle iyi hissediyordu ki. Sanki dünyanın en mutlu insanıydı. Alinin geri çekilmesi ile gözlerini açtı. “Gözyaşlarından öptüm.” Dedi Ali. Nazlı mest olmuş bir ifadeyle gülümsedi. “Sen tüm acılarımdan öptün Ali. Sen tüm acılarımı aldın götürdün.” Dedi. Tüm acıları gitmişti işte. Geriye sadece mutluluk kalmıştı. Geriye sadece aşk kalmıştı. Geriye sadece Ali kalmıştı. İyi ki de Ali kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucize - #AlNaz
RomanceAlNaz'ın yaşamasını istediğimiz her şeyi kısa hikayeler şeklinde burada yazıyorum. İyi okumalar!