Alinin kapısına geldiğinde bir süre duraksadı. Aliyi nasıl bir durumda bulacaktı? Çok kötü olmalıydı. Onun kötü olduğunu düşündükçe kalbi eziliyordu Nazlının. Onun hep iyi olmasını, yüzünün gülmesini istiyordu. Kapıyı çaldı. Bir süre bekledi. Tekrar kapıyı çaldı. Tekrar. Tekrar. Tekrar. En sonunda kapı açıldı. Ali kapıyı açtığı gibi içeri doğru ilerlemişti. Nazlı sessizce onu takip etti. Ali odasına ilerleyip sırtını kapıya doğru dönerek yatağa uzanmıştı. Nazlı sessizce içeri girip yatağın ucuna oturdu. Sırtları birbirlerine dönüktü. “İyi misin?” diye sordu Nazlı. Sessizlik… Aliden ses çıkmıyordu. Alinin içine kapanması Nazlıyı daha çok korkutuyordu. Onunla konuşsun istiyordu. Babasını gördüğünde hissettiklerini ona anlatsın istiyordu ama Ali hiçbir şey demiyordu. “Ali… Ne olur konuş benimle. Senin için çok endişeleniyorum. Lütfen anlat bana. Dök içini. Bak ben biliyorum bu çok zor bir dur-“
“Babam hiçbir zaman benim babam olmadı.” Dedi Ali. Nazlı lafının bölünmesiyle başını Aliye doğru çevirdi. Sustu. Alinin içini dökmesini bekledi. Konuşursa geçerdi… Kabuk bağlardı tüm yaralar. “Babam benim babam olmak yerine benim canavarım olmayı tercih etti. Benim bu hayattaki en korktuğum şey oldu.” Dedi Ali. Nazlı hiçbir şey diyemedi. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Sadece öyle bir şey yapmak istiyordu ki Ali kendini daha iyi hissetsin istiyordu. Aliye merhem olmak istiyordu. Ona iyi gelmek, yüzünü güldürmek istiyordu ama nasıl yapacağı ile ilgili hiçbir fikri yoktu. “Ali…” diyebildi sadece. “Babam beni her zaman ona gönderilmiş bir ceza olarak gördü. Bir cezaydım onun için. Onun için bir yüktüm. Baş belasıydım. Bana hep nefret dolu gözlerle baktı. Benim canavarım oldu. Çok korktum ondan. Çok korktum Nazlı. Hayattaki hiçbir şeyden korkmadığım kadar korktum ondan ama hem de ağlayınca ona koşmak istedim. Hem çok korktum hem de bana şefkat dolu gözlerle bakmasını bekleyecek kadar da acizdim. Babam olmasını istedim. Herkesin babası nasılsa öyle bir baba olsun istedim. Beni sevsin istedim Nazlı. Aslında ona ‘baba’ diyemediğim her sessizliğim bir çığlıktı ama o beni hiç duymadı. Beni duymadı, beni görmedi. O benim babam olmaktan vazgeçti Nazlı… O benim karşısında kendimi en aciz hissettiğim şey oldu.” Dedi Ali. Nazlı gözünden akan yaşı sildi ve derin nefes alıp verdi. “Benim babamda iyi bir baba değildi biliyor musun? Elinde ne varsa savururdu bir kızı olduğunu düşünmezdi. Beni umursamazdı. Kaç gece eve sarhoş geldi biliyor musun? Kaç gece alkol kokusuyla uykuya daldım. Kaç gece kavgalardan uyuyamadım. Benim babamda bana baba olamadı be Ali. Bak biz yaralarımızdan tanıyoruz birbirimizi. Yaralarımızdan dokunuyoruz birbirimize.” Dedi Nazlı. Derin nefes alıp verdi. Ciğerlerini havayla doldurdu genç kadın. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Alinin yaraları ona kendi yaralarını hatırlatmıştı. Sahi hiç kabuk bağlamamıştı ki yaraları… Her gün azar azar kanıyordu ama görmezden geliyordu. Unutmaya çalışıyordu ama bugün gün yüzüne çıkmıştı işte. Ali de kendini görmüştü. Ali de kendini bulmuştu. Alinin yaralarını kendi yaralarından tanımıştı. O küçük yaralı çocuğu öyle iyi tanıyordu ki Nazlı. Öyle iyi anlıyordu ki çaresizliğini. İkisi de babalarından yaralıydılar. Birbirlerini artık yaralarından tanıyorlardı. Nazlı yavaşça yatağa uzandı ve Aliye yaklaştı. “Şimdi sarılsam sana… İyileşir mi yaraların?” diye fısıldadı Nazlı. Bir süre sessizlik oldu. Bu ‘hayır’ demek miydi?
“İyileşir belki.” Dedi Ali. Nazlı, Aliye arkasından sıkıca sarıldı. O küçük yaralı çocuğa sarılmıştı. Yaralarından sarılmıştı o çocuğa. Yaralarını sarmak istercesine sarıldı. İyileştirmek istercesine sarıldı. Merhem olmak istiyordu Aliye. Birbirlerinin yaralarına sadece birbirleri merhem olabilirdi biliyordu. Aliyi sarıp sarmalamak ona her şeyi unutturmak istiyordu. Tüm yaralarını sarmak, acılarını dindirmek, kötü günlerini unutturmak istiyordu. Yapabilir miydi böyle bir şeyi? En azından deneyecekti. Çünkü ona gülüşünü geri vermek istiyordu… “Sana gülüşünü geri vermek istiyorum.” Diye fısıldadı Nazlı, Alinin kulağına doğru. O küçük çocuğun gülmesini istiyordu. Mutlu olsun istiyordu. Ali yavaşça Nazlıya doğru döndü. Tebessümünü buyur etti Nazlıya. O da Ali ile beraber tebessüm etti. Tebessümleri birbirine karıştı. Birbirlerinin yaralarına merhem oldular. Belki iyileştiremediler ama eskisi kadar acımayacaktı… Çünkü birbirlerine sahiptiler. Artık yalnız değildiler.İyi okumalar 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucize - #AlNaz
Lãng mạnAlNaz'ın yaşamasını istediğimiz her şeyi kısa hikayeler şeklinde burada yazıyorum. İyi okumalar!