Nazlı etrafına bakınıp duruyordu. Ameliyata girmesine yarım saatten az bir vakit kalmıştı ama hala uğurlu bonesini bulamamıştı. Eğer uğurlu bonesini bulamazsa ameliyata nasıl girebilirdi? Nazlı tekrar belki görmediğini düşünerek bakındığı yerlere baktı ama bonesini bir türlü bulamıyordu. En sonunda oflayarak sandalyeye oturdu ve elini saçlarına götürüp saçlarını karıştırdı. Cerrahi asistanlığa başladığından beri o boneyi kullanıyordu. O boneyi takmadan girdiği tek bir ameliyat bile olmamıştı. Her zaman o bonenin uğuruna inanmıştı. Şimdi o boneyi takmadan ameliyata girerse hiçbir şeyin düzgün gitmeyeceğini düşünüyordu. Bu düşünce onu korkutuyordu. O boneyi bulmak zorundaydı. Tekrar aramak için ayağa kalktığında odaya Ali girdi. Ali ona şaşkınlıkla bakıyordu. "Nazlı senin ameliyatın yok mu? Burada ne işin var? Ama seni gördüğüm çok iyi oldu. Çok iyi oldu." dedi Ali. Nazlı dudaklarını büzerek ona doğru bir adım attı. "Ali çok kötü bir şey oldu." dedi Nazlı. Alinin şaşkın bakışlarının yerini endişe almıştı. "Ne oldu Nazlı?" diye sordu Ali bu sefer. Nazlı etrafa göz gezdirirken gözlerini tekrar Ali'ye çevirdi. "Uğurlu bonemi kaybettim Ali. Ben şimdi nasıl ameliyata gireceğim? Onsuz ameliyata giremem." dedi Nazlı. Genç kadının sinirleri o kadar bozulmuştu ki her an oturup ağlayabilirdi ama bir çocuk gibi ağlamayacaktı. Şu an yapması gereken bonesini bulmaktı. Nazlı tekrar arkasını dönüp dolabını açtı ve dolabını karıştırmaya başladı. "Yok işte yok! Hiçbir yerde bulamıyorum. Ali sence nereye koymuş olabilirim?" dedi Nazlı ve tekrar Ali'ye döndü. Ali ona yavaş adımlarla yaklaşıp tam yanında durdu. "Nazlı önce sakinleş ve otur." dedi Ali. Nazlı başını iki yana sallayıp tam bir şeyler söyleyecekken Ali ellerini Nazlının omuzlarına koydu. Genç kadın bu hareket karşısında afallamış ve ne diyeceğini hemen unutuvermişti. Ali ile artık aralarında dokunamama problemi yoktu evet ama Ali ona her dokunduğunda her zaman aynı heyecanı hissediyordu. Bu duruma hala alışamamıştı ve alışamayacak gibi geliyordu. Ali onu sandalyeye doğru ilerletip sandalyeye oturtmuş ve ellerini çekmişti. Alinin ellerini çekmesiyle genç kadında kendine gelmişti. Alinin sözünü dinleyip derin nefes alıp verdi. Sakinleşmesi gerekiyordu. Panik halindeyken bonesini bulması mümkün değildi. Ali kendi dolabına doğru ilerlemiş ve dolabının kapağını açmıştı. Nazlı sessizce onun ne yaptığını izliyordu. Ali eline bir şey almış ve dolabının kapağını kapatmıştı. Nazlı başını hafifçe kaldırmış onun aldığı şeyi görmeye çalışmıştı ama görememişti. Ali yavaşça ona döndüğünde onun elinde bir hediye paketi olduğunu fark etti. Ali ona doğru gelip onun yanındaki sandalyeye oturdu. Nazlı hediye paketine bakıyor ve kendine olup olmadığını düşünüyordu. Ali hafifçe hediye paketini ona doğru uzattı. Nazlı yüzüne hafif bir tebessüm kondurup ona baktı. "Ali..." diyebildi sadece. Ali yüzünde hafif bir tebessümle Nazlının gözlerinin içine bakmaya çalışıyor ama hemen gözlerini kaçırıyordu. İkiside bu utangaç halleri ile bir süre öylece sessizce odada durdular. En sonunda konuşan taraf Ali oldu. "Açmayacak mısın?" diye sordu. Nazlı kendine gelip başını olumlu anlamda salladı ve hediye paketini eline aldı. "Umarım seversin." dedi Ali. Nazlı onun gözlerinin içine bakarak kendinden emin bir şekilde konuştu. "Severim." Aliden ne gelirse gelsin severdi. Çünkü Ali onun için düşünmüş ve bu hediyeyi almıştı. Sevmemesi mümkün müydü? Alinin ona hediye alması onu heyecanlandırmıştı. Titreyen ellerini gizleyemiyor ve bu titreyen eller ile hediye paketini bir türlü açamıyordu. Ali ise onun sabırla açmasını ve vereceği tepkiyi bekliyordu. Nazlı en sonunda hediye paketini açmayı başarıp hediye paketinin içinden çıkana baktı. Ali ona bir bone almıştı. Nazlı boneye bakıp hafifçe tebessüm etti. Ali elleriyle oynayıp Nazlıya dönüp baktı. "Sevdin mi?" diye sordu genç adam. Nazlı kocaman bir gülümsemeyle ona dönüp gözlerinin içine baktı sevdiği adamın. "Çok sevdim. Gerçekten çok teşekkür ederim Ali." dedi. Ne zaman Ali ile göz göze gelse olduğu gibi şimdi de kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Ali bir süre gözlerini kaçırmadan birbirlerine öylece baktılar. Nazlı karnında hareketlenen kelebekleri hissedebiliyordu. Ali her zaman onun kalbinin ritmini değiştiriyor, onun karnındaki kelebeklerin uçmasına sebep oluyordu. Etrafı bir bahar havası sarıyordu. Ali gözlerini kaçırıp boneye baktı. "Umarım bu bonede sana uğur getirir." dedi Ali. Nazlı da bakışlarını boneye çevirip tekrar gülümsedi ve boneyi sımsıkı tuttu. Tekrar Ali'ye dönüp gözlerini gözlerine değdirmeye çalıştı. "Ben o kadar şanslıyım ki Ali..." dedi Nazlı ve elini Ali'ye doğru uzatıp sonra duraksadı. "Benim tek bir uğurum var. O da şuan yanımda oturuyor." dedi Nazlı gülümseyerek. Ali ona bakıp tebessüm etti. Ali hiçbir şeye demiyordu ama Nazlı onun gözlerini okuyordu. Alinin minnetini gözlerinden görebiliyordu genç kadın ve aynı minnet kendisinde de bulunuyordu. Ali tamamen Nazlıya doğru döndü ve onun elindeki boneyi aldı. "Mucize aslında bunda değil." dedi Ali ve boneyi tekrar Nazlının kucağına bırakıp bu sefer Nazlının ellerine uzatıp önce parmaklarını değdirip sonra ellerini tuttu. Nazlı nefesini tutmuş öylece Ali'ye bakıyordu. Ali yine tek bir hareketiyle onu alt üst etmişti. Kalbi yine yerinden çıkacakmış gibi atıyor karnındaki kelebekler deliler gibi çırpınıyordu. Nazlının ağzından ise tek bir kelime dökülemiyordu sadece aşkla karşısındaki adama bakabiliyordu. "Mucize ellerinde. Mucize sensin. Benim mucizem sensin." dedi Ali. Nazlı mutluluktan dolan gözleriyle Ali'ye bakıp yüzüne kocaman bir gülümseme kondurdu. Gözleriyle haykırdı ona olan aşkını. Sözcüklere gerek yoktu. Onlar birbirlerine gözleriyle itiraf ediyordular sevgilerini. Ruhlarıyla sarılıyordular birbirlerine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucize - #AlNaz
RomanceAlNaz'ın yaşamasını istediğimiz her şeyi kısa hikayeler şeklinde burada yazıyorum. İyi okumalar!