''Biraz daha çilek ister misin?'' Elindeki çileği bana uzatan Severusa kafamı iki yaan salladım sadece
Randevuda değildim sadece Jamesi sinir etmek istemiştim. Severus ile havanın son kez bu kadar güzel olacağını düşünüp bir şişe şarap alıp sahile inmiştik.
O olaydan sonra yanımda sadece Severus kalmıştı ve ona karşı borcumu nasıl öderdim bilmiyordum
Yaklaşık 2 saatten beri buradaydık ve şişeyi yarılamıştık. İçkiye dayanıklı olduğum içinde bende bir şey yoktu ama karşımda kıpkırmızı olmuş Severus iyi gözükmüyordu.Yerimden kalktığımda siyah elbise toplandığı için biraz daha kısalmıştı, elbiseyi düzeltip Severusu kaldırdım. Bir elimde şarap şişesini tutuyorken diğer elimle de Severusu tutmak için elini omzuma atıyordum.
Neyse ki sahile yakın oturan oydu.
''Kızıl...'' elini omzuma attığımda kısık sesle bir şeyler homurdanıyordu. Sabah kalktığında ona hepsini anlatıp gülecektim. Siyah saçları önüne düşmüş, normalde beyaz teni kırmızıydı. Tatlılığına gülmeden edemedim. Evlerinin önüne geldiğimizde biraz olsun ayılmıştı. Artık benden destek almadan yürüyordu. Boyu benden bir hayli uzun olduğu için kafamı kaldırmam gerekiyordu.
''Lils?'' Benden bir adım ötede bana seslendiğinde ona döndüm. Bana bir adım yaklaşıp omuzlarımdan tuttuğunda karanlıkta daha da koyu olan gözlerinin odağı bendeydi. Kafamı kaldırıp ona baktığımda dudağının kenarıyla gülümsedi.
Severusu hiç gülerken görmemiştim
Hiç.
Başını omzuma koyduğunda siyah saçları yanaklarımı okşuyordu. Elim saçlarına gittiğinde cidden yumuşak olduklarını fark ettim. Sıktığı parfümün kokusu burnuma dolmuştu.
Güzel kokuyordu.
''Teşekkür ederim'' Başı hala omzumda olduğundan sesi boğuk çıkıyordu. Birkaç şey daha mırıldanmıştı ama fransızca olduğundan anlamamıştım. Severusun annesi fransızdı. Babası hakkında ise hiçbir şey bilmiyordum.
Diğer bütün kasaba gibi.
Kafasını kaldırmadan net duyabildiğim tek şey '' Mon soleil rouge'' diye fısıldamasıydı. Onu da anlamamıştım diğerleri gibi yarın sorardım. Kafasını kaldırdığında iyi geceler dileyip basamakları çıktı. Eve girmeden önce bana baktığında elimi sallayıp caddeye çıktım.
Yol ayrımına geldiğimde elimdeki şarap şişesinden yudum aldım. Sağ tarafa dönersem sahile inerdim ama hava kararmaya başlamıştı ve eve dönüp ödevlerimi yapmam gerekiyordu o yüzden sola dönüp eve yürümem lazımdı.
Ama sağ tarafa döndüm.
Yarım saat önce ayrıldığım sahilin tuzlu su kokusunu ciğerlerime çektiğimde rahatlamamak elde değildi. Dudaklarımı şişeye bir kez daha götürdüğümde kayalıklara doğru yürüyordum. Şarap sayesinde üşümüyordum. Telefonumdan bildirim sesi yükseldiğinde kayalıklara oturuyordum.
.
jamestheprongs: eeee randevu nasıldı?
lilyofthevalley: normal
jamestheprongs: normal?
jamestheprongs: ayrıntılara falan girmeyecek misiin??
lilyofthevalley: niye gireyim?
jamestheprongs: arkadaş olduğumuzu zannediyordum :((
lilyofthevalley: biz seninle hiçbir şeyiz James
lilyofthevalley: bundan bir hafta öncesine kadar yazma bana diyordun:D
jamestheprongs: oh...sanırım randevu pek iyi geçmemiş
ŞİMDİ OKUDUĞUN
affection | jily
Fanfictionjamestheprongs: dün eziyet gören, bugün eziyet gören, herkesin, hatta ne uğruna acı çektikleri ne de sebep oldukları felaketlerin suç ortağı olan iki kederli meleğin darbesini yiyen bu zavallı ruh, kendisine hiç darbe indirmeyen, onu fırtınalardan...