Şimşek sesine uyandığımda yatağımdaydım. Neler olduğunu hatırlamıyordum. En son mutfakta deli gibi kendimi hırpaladığım ve ağladığımdı.
Telefonumu hemen yan taraftan alıp saate baktım. Baktığımda okulun neredeyse biteceğini gördüm. Ayrıca Remus, Sirius'tan bir sürü cevapsız arama vardı. Aureliadan da uzun bir mesaj topluluğu.
Birde ben vardım hiçbirini cevaplamak istemeyen. Telefonu geri yerine bırakıp camdan dışarı baktım. Şimşekler art arda çakıyordu ve yağmur pencereleri dövüyor gibiydi. Yorganın altından ayaklarıma baktığımda sargı bezlerinin değiştirilmiş olduğunu gördüm. Aşağı inebilir miydim ki?
Aşağı ineceğim sıra aynadan üstümdeki hoodieyi fark ettim. Parçalarcasına çıkarıp yere attığımda altımdaki küçük şort dışında bir şey yoktu. Boğazımın olduğu yerler kızarmış ve çizik çizikti. Bunu kendine ben yapmıştım. Kafamı aynadan çekip dolaptan boğazıklı bir kazak aldım. Ev sıcaktı ama onları görmek istemiyordum.
Aşağı yavaş yavaş inmeye çalışırken ayaklarıma yüklenmemeye çalışıyordum.
Mutfaktan kendime bir bardak su doldurup salona geçtiğimde evin bu kadar sessiz olması beni ürkütmüştü. Ailem sayesinde yalnız yaşamaya alışmıştım ama bu korkmadığım anlamına gelmiyordu.
Kanepeye oturduğumda evin her yanının fazla temiz olduğunu fark ettim. Normalde kirli bir insan değildim ama burası olması gerekenden fazla temizdi.
Telefonumdan birini aramak için uzanacağım sıra yukarıda olduğunu fark ettim. Bir daha yukarı çıkamazdım yaralarım daha çok tazeydi. Televizyon açsam belki kafam dağılırdı. Kumandaya uzanıp televizyonu açtığımda cızırtılı sesler dışında başka bir şeye ulaşamadım.
Fırtına yüzünden olmalıydı.
Şimşek çaktığında televizyon kapanmış ve karanlığın içine gömülmüştüm.
Kendimi 2.kalite bir korku filminde gibi hissediyordum. Katil ne zaman beni kesecekti?
Kendimi ne kadar rahatlatmaya çalışsam da sessizlik beni geriyordu. Kanepede yatarken fırtınanın ne kadar yakınımda olduğunu hesaplamaya çalıştım. Işığı gördükten sonra gözlerimi kapatıp saymaya başladım.
Bir
İki
Üç
Gök gürültüsü ile gözlerimi açtığımda karşımda oturan biri vardı.
Fırtına yaklaşıyordu ve beni kimse kurtaramayacaktı.
"Merhaba Zambak" diyerek konuşmaya başladığında karşımdakinin pizzacı çocuk olduğunu anladım. Kahverengi saçları düz bir şekilde iniyordu. Gözlerinin kahverengi olduğunu hatırlıyordum. Beyaz bir gömlek be altında siyah bir pantolon vardı.
"Ne istiyorsun?" dediğimde sesim hırıltılıydı. Dediğime güldüğünde kaşlarımo çattım
"İyi misin diye bakmaya gelmiştim. Ayakların nasıl oldu?" dediğinde düz düz ona baktım.
"Sen kimsin?" dediğimde kahverengi saçlarını karıştırdı.
"Ben Dieter." dediğimde devam etmesi için sustum" Ve senin kurtarıcın gibi bir şeyim" dediğinde gülmeden edemedim.
"2.Kalite Katil rolü ile mi?" dediğimde o da güldü.
"Biliyorum pek uygun zaman olmadı ama ne zaman uyanacağını bilmiyordum." dediğinde bunca saat evimde bir yabancı durduğuna inanmıyordum.
İşte bu yüzden eve arada uğramak için gelmekten daha fazla gelmeliydiniz anne ve baba.
"Bak Dieter...Ne ben seni tanıyorum ne de sen beni. Bana baktığın için teşekkür ederim ama cidden gitmelisin." dediğimde yine güldü.
Ben gülünecek bir şey dememiştim.
"Sen beni tanımıyorsun doğru ama benim seni tanımadığımı düşünmen... İşte orası biraz yanlış." dediğinde irkildim. Bana yaklaştığında şimşeğin ışığı bütün odayı aydınlattı.
Yüz yüze geldiğimizde gözlerinin ela olduğunu anladım. "Bu kadar narin bir çiçeği bu kadar kırmaları. Hiç mi sinirini bozmuyor" dediğinde yanağıma tüy dokunuşu kadar hafif bir öpücük kondurmuştu.
Gök gürültüsünün sesi geldiğinde 12 saniye geçmişti.
Fırtına uzaklaşıyordu.
Dieter de öyle.
.dieter kim a m k
dietere çocuk bulamadım ama çok yakışıklı emin olundödkdlekeşdkeodrkr
hikayeyi seviyorsunuzdur umarım
oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin:((
ŞİMDİ OKUDUĞUN
affection | jily
Fanfictionjamestheprongs: dün eziyet gören, bugün eziyet gören, herkesin, hatta ne uğruna acı çektikleri ne de sebep oldukları felaketlerin suç ortağı olan iki kederli meleğin darbesini yiyen bu zavallı ruh, kendisine hiç darbe indirmeyen, onu fırtınalardan...