21. BÖLÜM: GECENİN ÖLÜ TENİ

9.8K 473 257
                                    

Biz geldiiik!

Çok uzun ve dolu dolu bir bölüm oldu, beğenmenizi umuyorum.

Bu uzun bölüme bol bol oy özellikle de yorum bekliyorum. Yorumlarınızı okumak için sabırsızlanıyorum😍🙆🏻‍♀️

Keyifli okumalar Hediyelerim💜

🌘

Kendimi bir fanusun içinde yaşıyormuş gibi hissediyordum. Kimi zaman o fanusun cam duvarlarını parçalamak, nefes alabilecek bir alan bırakmak için elimden geleni yapmak istiyordum. Bazense o fanusun içinde kendime bir hayat kurmak, o fanusu güzelleştirmek için elimden geleni yapmak istiyordum. O fanusu kabullenmek istiyordum.

Aslında bu çoğu insanın başına gelen bir durumdu. Bazen insan kendine sunulan hayatı yaşamak istemez, kaçıp uzaklaşmak ister. İsyan eder, kırıp döker, elinden geleni yapar kaçıp kurtulmak için. Eğer kurtulamazsa da, yaşadığı hayatı kabullenir ve o hayatın içinde kendine tutunacak dal arar. O dala tutunur. O dala sırtını yaslar, hayatını güzelleştirecek şeyler yapmaya çalışır.

Ben de tamda her insanın yaşadığı ikilemi yaşıyordum. Geçmişi düşündükçe kaçıp kurtulmak, hayatımdaki güzellikleri düşündükçe kalıp her şeyi düzeltmek istiyordum.

Son zamanlarda o fanusu güzelleştirmek için çabalıyordum. Her şey fazlasıyla yolundaydı. Her şey çok güzel ilerliyordu. Annemler gideli bir hafta oluyordu. Eve tamamen yerleşmiştim ve tek yaşamaya fazlasıyla alışmıştım. Gerçi tek yaşadığım söylenemezdi. Deniz neredeyse her an buradaydı. Lavin'le birlikte vakit geçirmek öyle güzeldi ki bundan asla şikâyetçi değildim. Araf da neredeyse her akşam buradaydı. Tam tahmin ettiğim gibi annemlerin gittiği gün elinde bir bavulla evime gelmiş, rahatça yerleşmişti. Bundan fazlasıyla memnundum. Ondan ayrı kalmak gibi bir düşüncem asla yoktu. Olamazdı da zaten. Araf'tan ayrı uykuya dalma düşüncesi bile beni dehşete düşürüyordu. O artık bedenimde bir uzuv gibi olmuştu. Onu kendimden ayrı düşünemiyordum.

Sadece aklıma takılan bazı şeyler vardı. Bunları düşünerek kendime eziyet çektirdiğimi biliyordum ama yaşanan onca olaydan sonra mantığım yeni yeni yerine oturuyordu. Semih'in yakınlarından birinin Semih'i aramaya çalıştığını veya kayıp ilanı verip vermediğini merak ediyordum. Sadece meraktı ve aklıma takılmıştı. Araf mutlaka biliyor olmalıydı ve bugün bulduğum ilk anda ona bunu soracaktım.

Yavaş yavaş güneş batarken, gökyüzüne hoş bir kızıllık yayılmıştı. Parçalanan bulutların arasından sızan kızıl ışık bir ateş gibi göğü yakmıştı. Odamdaki pencerenin yanındaki tekli koltuğa kıvrılmış kitabıma dalmıştım. Ara sırada yorulan gözlerimi dinlendirmek için başımı pencereye çeviriyor, güneşin dünyaya arkasını dönerken bıraktığı muhteşem manzaraya bakıyordum.

Araf'ın birazdan geleceğini biliyordum. Dün gece işlerinin uzadığını söyleyerek gelmemişti. Birkaç saat önce mesaj atmış geç olmadan geleceğini söylemişti ama açıkçası hiç yerimden kalkmak istemiyordum. Kitaba öyle çok dalmıştım ki saati fark ettiğimde epey geç olmuştu. Yine de herhangi bir harekette bulunmamıştım çünkü o saatte yetiştirebileceğim herhangi bir yemek aklıma gelmemişti. Ben de Araf gelince bir şeyler sipariş ederiz veya çok yorgun değilse bir yere gideriz diyerek kitabıma kaldığım yerden devam etmiştim.

Tekrar kitabıma döndüğüm sırada kapıdan gelen kilit sesiyle kaldığım sayfaya ayracı yerleştirip kitabı yatağın üstüne bıraktım. Hızlı adımlarla koridoru geçip hole geldiğimde Araf'ın kapıyı kapattığını gördüm. Gözleri bana döndüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Aynı gülümseme benim yüzüme de yansırken hızlıca yanına gidip kollarımı boynuna sardım. Anında sarılışıma karşılık verip belime kollarını doladı ve bedenimi sert bedenine yasladı.

BENİ KALBİNE HAPSET: HEDİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin