8. BÖLÜM: ZİHNİN ÇÖKÜŞÜ

8.9K 498 94
                                    

Boşluk.

Hissettiğim büyük bir boşluktu.

Sanki ruhum bedenimden zorla koparılmış ve ben yüksek bir uçurumdan aşağıya itilip göğün esaretine bırakılmıştım. Ayaklarım yere basıyordu ama yerle temas eden sanki benim ayaklarım değildi. Sanki ben şu an başka bir insandım. Sanki başka bir zamana yolculuk yapmıştım ve kendi benliğimden hiçbir eser kalmamıştı.

Bir bahçedeydim. Okul bahçesi gibiydi. Etrafı ağaçlarla kaplıydı. İleride küçük bir oyun parkı vardı. Büyük, eski bir bina bahçenin tam ortasında boy gösteriyordu. Bense duvarın dibinde şaşkın gözlerle etrafı izliyordum. Bir adım ileriye attığım an sanki bir güç beni geriye doğru itti ve ileriye atılmama engel oldu. Sanki görünmez bir fanusun içindeydim ve fanusun cam duvarları arasında gizli bir esaret yaşıyordum.

Bir an da tam önümden 10'lu yaşlarında küçük bir erkek çocuğu geçtiğinde önümdeki görünmez duvarı unuttum ve küçük oğlan çocuğuna baktım. Küçük elleri iki yanında yumruk olmuş, kapkara gözleri karşıya odaklanmış, dağılan zifiri saçlarını aldırmadan hızla ileriye adımlıyordu.

"Ayaf!" Oğlan çocuğunun tam arkasından elinde minik bir bez bebekle esmer bir kız çocuğu paytak adımlarla önümden geçtiğinde, gözlerimi çocuktan aldım ve kıza diktim. En fazla 5 yaşında duruyordu. Küçücük bedenine geçirdiği mavi elbisesi çocuğun arkasından koştukça rüzgârda havalanıyordu. Kollarını bez bebeğine sıkı sıkı sarmış, minik pembe dudaklarını büzmüş bir şekilde çocuğa bakıyordu. Tombul yanakları kızarmıştı.

"Ayaf bekleşene, yoyuldum." Kelimeleri telaffuz edemeyişi öylesine tatlıydı ki, yüzümde benden habersiz bir gülümseme oluştu.

Oğlan çocuğu bir an arkasına döndü ve kızgın gözlerle kız çocuğuna baktı.

"Ne var? Ali'nin yanına gitsene. Niye geldin?"

"Ama şen onu ittin. Neden ittin ki onu? Çok üzüldü o." Oğlan çocuğunun simsiyah, güzel kaşları hiddetle çatıldı ve kızgın gözlerle kıza bakmaya devam etti.

"Ne yapayım üzüldüyse? Git de teselli et o zaman."

"Telelli ne?" Dedi kız çocuğu düşünceli bir hâlde ince kaşlarını hafifçe çatarak. Kafasını kaldırarak çocuğa bakıyor, ara sıra yerinde sallanıyordu. Bez bebeğini sıkıca göğsüne bastırmıştı.

"Git başımdan, fındık kurdu. Küsüm ben seninle." Dedi oğlan çocuğu ve arkasını dönerken belli belirsiz gözlerinin kızardığını fark ettim. Bir adım atmaya çalıştım ama tekrar o görünmez duvar karşıma çıktı ve geriye itildim.

"Ama neden?" Dedi kız ağlamaklı bir sesle. Çocuğun adımları bir çivi gibi yere çakıldı kızın sesini duyunca. "Ayaf ben şana biy şey yapmadım ki?"

"Gittin onunla oyun oynadın! Daha ne yapacaksın?" Dedi çocuk arkasını dönüp kıza hafifçe sesini yükseltirken.

"Ama ben şeni çağıydım. Şen de, Yüzgay da gelmedi, oynamadı ki benimle." Çocuk bir an düşünceli gözlerle kıza baktı. Sonra omuz silkerek devam etti.

"Bekleseydin. Bundan sonra Ali masal anlatır sana. Onunla oyna. Benimle de konuşma." Dedikten sonra kız kahverengi gözlerini kocaman açarak çocuğa baktı.

"Biy daha maşal yok mu?"

"Yok!" Dedikten sonra çocuk arkasına döndüğünde, kız çocuğunun bir an dudakları büzüldü. Oğlan giderken o arkasından öylece bakıyordu. Sonra gözleri hızla doldu ve pembe dudaklarını aralayarak ağzından küçük bir hıçkırık kaçırdı. Hıçkırık bahçe de yankılandığında oğlan çocuğu aniden durdu ve arkasından ellerini var gücüyle yumruk yaptığını fark ettim. Kız daha şiddetli ağlarken dudaklarını araladı ve yalvarır bir tınıda konuştu.

BENİ KALBİNE HAPSET: HEDİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin