Hande;
Her sabah olduğu gibi, bu sabahta borozan gibi çalan alarmın sesi ile uyandım. Sanırım bir an önce bu alarmın sesini değiştirmem lazım. Her sabah bu alarm yüzünden damdan düşmüş gibi uyanıyordum.
Bugün Lêk köyüne gidecektik. Aslında benim için sıradan bir operasyon olsada içimde çok garip bir his vardı. Acaba Burak ile aramız kötü diyemi böyle hissediyorum diyorum, sonra da kızım saçmalama ne ilgisi var kendine gel diyorum. Yani tabi bunları kendi kendime söylüyordum. Şimdi ben oraya gideceğim ve Burak ile karşılaşacağım sonra da beni evinden kovduğu sürekli aklıma gelecek bende çıldıracağım. Ah Hande ah kendine gel kızım kovduysa kovdu. Hem bir daha yardım falan etmem ben o adama. Evinden kovdu resmen beni. Belki de babam onun komutanı diye öyle yapmıştır. Albayının kızının kendi evinde olmasını istemiyordur. Kim bilir?
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp, Hemen hazırlanmak için gardırobumun kapağını açtım. Acaba ne giysem? Gerçi alt tarafı köye gideceğim. Öyle çokta resmi giyinmeme gerek yok. Sportif şeyler giyinsem daha rahat edeceğimi düşünüyorum. Hemen V yakalı beyaz T-shirt ve siyah Jean giyinip odamdan çıktım.
Babamın salonda olduğunu umarak salona doğru yürümeye başladım. Tahmin ettiğim gibi her zaman ki koltuğunda oturmuş telefonunu inceliyordu.
"Baba ben hazırım gidelim mi artık?"
Telefonundan başını kaldırıp bana döndü. "Tamam kızım hadi çıkalım. Tim bizi bekliyor."
Babamla beraber tugayın yolunu tuttuk. Vardığımızda bütün tim hazırda bizi bekliyordu. Tabi Burak denen at ağızlıda oradaydı.
Arabadan indik ve time doğru yürüdük."Üsteğmenim""Emredin Komutanım"
"Her şey hazır mı? Bir aksilik çıksın istemiyorum."
"Her şey emrettiğiniz gibi komutanım. Tim ise yola çıkmaya hazır vaziyette emirlerinizi bekliyor."
Hepimiz araçlara bindik. Ben savcı olduğum için hemşirelerle özel bir araca binmiştik.
Babam operasyonu havadaki İHA' larla takip ediyordu.
Köyün yakınlarında küçük bir kız çocuğu vardı. Durumu içler acısıydı. Suriyeli mültecilerden olmalıydı. Genelde burada Kürtler olur ama Suriyeli mültecilerden sadece bir kaç kişi vardı. Diğer insanlarda bu köyün halkıydı. arabadan inerken bir kaç asker beni korumak için arkama geçtiler. Burak ve diğer askerlerde etrafı kontrol etmekle meşguldü.
Çantamdan aldığım kek ve meyve suyunu o kız çocuğuna verdim.
"Senin adın ne bakalım ufaklık"
"Ayla"
Türkçesi iyi olmadığı için pek bir şey demiyordu. ama ben gözlerindeki masumiyeti ve minnettar bakışlarından anlıyordum. Bu çocukların hayatı belki de bambaşka olabilirdi. Daha güzel olabilirdi. ama buna izin vermediler. Onları böyle gördükçe içimden bir şeyler kopuyordu. Onlar için elimizden geleni hatta elimizden gelenin daha fazlasını yapıyorduk ama her şeye de yetişemiyorduk. Yetiştiğimiz kadarıyla insanlara yardım ediyorduk.
O kadar dalmışım ki Arkamdam gelen sesle birden irkildim. Arkamı döndüğümde Burak ile karşılaştım. Bak yine aklıma o gün gelmişti. Sakin ol Hande sakin. Gözlerimi devirerek ona kısa bir bakış attım. Şahsen yüzünü bile görmek istemiyordum. Ha bide Sanem vardı. hele Sanem'in dediklerinden sonra ona karşı iyice nefret biriktirmiştim.
Tekrar küçük kıza döndüğümde Kürtçe bir şeyler söyledi. ama kürtçe bilmediğim için anlamadım. Sanırım teşekkür etmişti. Ne de güzel bir kız çocuğuydu. bir kızım olursa Ayla gibi olmasını isterdim. Yeşil gözleri, sarı uzun saçları gerçekten göz alıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nişan Al
AcciónBelki de sonunuzun olduğunu düşündüğünüz her şey bir başlangıçtır... Kapak Tasarımı@-mahbub