8.Bölüm(🖤)

4.1K 744 111
                                    

Hande;

Muhtar amcanın söyledigi sözlerden sonra biraz içim daralmıştı. Biliyorum güçlü olmak zorundaydım. Çünkü bunu yapan insan dışı varlıklara karşı kendimi zayıf olarak göstermek istemiyordum. Bu millet neler yaşadı ama hep güçlü durmayı başarmıştı. Tek yürek olup zorluklara göğüs germiştik. Aslında duygusal bir insan değildim. Fakat bu gibi konularda duygulanmadan edemiyordum doğrusu. Bir evladı babasından sogutmuşlardı. Kardeşi kardeşine düşman ediyorlardı. Bu vatan evladının beynini yıkıyorlardı. Eğitim görecek çocukların elleri silah tutuyordu. Geleceği parlak olan gençler uyuşturucu kullanıyordu. Neden? Ama bu milletin görevlileri buna izin vermeyecekti. Kanımın son damlasına kadar bu devlet için savaşacaktım. Bu sözüm şehitlerimizin üzerine yemin olsun.

Beyin yıkayarak. Uyuşturucu satarak. Bu devletin üstünden geçinerek mi devlet kuruluyordu? Bayrak dedikleri o paçavra ile mi? Onlar anca beklerlerdi. Türkiyeyi kimse bölemezdi. Kurtuluş savaşındaki ninelerimizi, kınalı kuzuların intikamını alacaktık.

Dışarı çıkacağımı babama göz hareketi ile ima ettim. Zaten babam gözlerimin dolduğunu farketmişti. Böyle durumlarda kendimi tutamıyordum. Hızlıca adımlarımı dışarı attım. Temiz havanın iyi geleceğine emindim. Aslında duygulanmamın tek sebebi muhtar amcanın söyledikleri değildi. Konu anne baba olunca Burak'ın gözlerindeki o acı hüzün de beni duygulandırmıştı. Ah Burak ah sana ne kadar kızsamda yine de üzülemeden edemiyordum.

Rüzgar yüzüme ılık bir şekilde eserken, arkamdan birisinin geldiğini hissesebiliyordum. Arkama baktığımda bu kişi Mert idi. Neden geldiğini merak etmiştim. Koyu kahve gözlerini ela gözlerime dikti ve konuşmaya başladı. Ama bakışları sanki değişmişti. Yada ben öyle düşünüyordum.

" Hande iyi misin? İçeride kötü görünüyordun."

"Biraz daha iyiyim. Aslında her şeye duygulanan birisi değilim ama işte..."

Ortada duygulanacak çok şey vardı. Ben kaç kere o acı çığlıkları duydum. Ailelerinin o bitmek bilmeyen feryatlarını. Galiba içime atmıştım. Şimdi de içimi döküyordum. Bazıları abartığımı düşünsede bu benim doğal halimdi.

Mert biraz daha yanıma yaklaştı ve
"Seni çok iyi anlıyorum,biliyor musun? Babam şehit olduğunda da bende senin gibi güçlü durmak zorunda hissettim kendimi. Kendime söz verdim. babamın ve nice şehitlerimizin intikamını almak için. Ama güçlü durmamız lazım. Onlar bizim için şehit oldular. Gözlerini bile kırpmadan. Lütfen güçlü ol"

Mert' in babasının şehit olduğunu bilmiyordum. Aslında üzülsemde kurduğu cümlelerden babasından gurur duydugu belli oluyordu. Sözleri o kadar haklıydı ki ona teşekür etmek istemiştim. Benimle bunu paylaşması da takdire şayandı.

"Başın sağolsun Mert. Çok haklısın. Duygularıma biraz hakim olmam gerekiyor."

Sözlerinde gerçekten çok haklıydı. İçinde bir yumru olacaktı elbet. Ama o babasıyla hep gurur duyacaktı. Vatanı için savaşan bir babası olduğunu biliyordu. İçeride düşündüklerim aklıma gelince evet bu çok zor bir şeydi. Düşüncesi bile içimde fırtınalar kopmasına neden oluyordu.

"Vatan sağolsun Hande. Şimdi ben içeri gidiyorum. Ne zaman konuşmak istersen ben yanındayım bunu bil. Kendini yalnız hissetme. Sende ne zaman kendini iyi hissedersen içeri gel. Albayım merak etmesin"

Beni düşünmesi güzeldi. Ancak sanki başka hisleri var gibi duruyordu. Bakışları değişmişti. Her ne kadar kuruntu yapmak istemesemde. Bunlar doğrulardı. Umarım Mert üzüleceği şeyler yapmazdı. Çünkü o benim bir abim gibiydi. Onu hep öyle görecektim. Eğer öyle bir şey varsa üzülen taraf o olacaktı. Ah ne düşünüyorum ki ben. Adam seni düşünmüş Hande. Gelip sana ilânı aşk edecek hali yok ya. Bu aralar gerçekten çok saçma şeyler düşünmeye başladım. Hep Burak yüzünden. Evet konu yine Burak'a gelmişti.

Nişan AlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin