4

10.8K 918 857
                                    

 GÜNCELLEME YAPMAK ZORUNDA KALDIM. DÜZELTTİĞİMİZ KISIMLARI KAYDETMEDEN YAYIMLANMIŞ. ÜZDÜ... ÖZÜR DİLERİM. MANGAL KISMI BİRAZ FARKLILIKLAR VAR. KONTROL ETMELİYDİM. BENİM HATAM :(

Ağızını bir iki kere araladı. Anlamaya çalışır gibi ona baktım. Konuşmadan anlayabilirmişim gibi...

"Anıl'la hala beraber misin?"

Kaşlarım çatıldı. Biz hiçbir zaman hayatımızı sormazdık birbirimize. Nasılsın bile demişliği çok azdır. Ben geldiğimde hep susar ya da giderdi. Benden rahatsız olduğunu bile düşünürdüm ama bu son zamanlardaki davranışları hem garip hissetmeme hem de onun hakkındaki düşüncelerimin değişmesine neden olurken neden böyle davrandığını da anlamlandıramıyordum.

"Biz ne zamandan beri bunları konuşuyoruz senle?" diye sordum. Peynirden buraya muhabbet nasıl döndü bilmiyorum ama şaşkınlığım ses tonumda bariz bir şekilde belliydi.

"İşte konuşabilelim diye soruyorum." dedi. Sesi dümdüz bir şeyler söyler gibi değildi. Beni merak ediyordu. Ben ne alaka ya bir saniye.

"Neden merak ediyorsun ki?" diye sordum dan diye. Bir şey varmış ve ben göremiyormuş gibi hissediyordum. "Yani öğrenince eline ne geçecek?" dedim toparlamaya çalışmak için. Daha çok sıçtım gerçi.

"Bilmem. Belki çok şey, belki de hiçbir şey." Omuz silkti. Bu ne demek şimdi be! Sen ne anlatıyorsun şuan?

"Biz..." dedim ve sustum. Aldatıldığımı söylemek istemedim. Ayrılık nedenini sorarsa öyle gerekti deyip geçiştiremeye bilirdim. Gözlerimi kaçırdım. Boğazımı temizleme ihtiyacı hissettim. Beni salak ve çabuk kandırılan bir kız gibi görsün istemedim. Tekrar gözlerim onu bulduğunda nemlendiğini hissettim. Çünkü benimle dalga geçmekten zevk alıyordu. Bana söyleyeceklerini düşünmek gözlerimin nemlenmesine neden olmuştu. Anıl veyahut diğer sinsinin yaptıkları değil de, Baran'ın bunlarla dalga geçme olasılığına ağladım sanırım. "Değiliz. Nedenini sorma. Bu konuyu konuşmak istemiyorum." Dedim net bir şekilde. İştahım kaçmıştı ama yine de börekten bir parça attım ağızıma ve başparmağımla işaret parmağımı yaladım.

Bakışlarını üzerimde hissettiğim için tekrar ona baktım. Yüzündeki gülüşle tedirgin hissettim. Kesin dalga geçecekti ve kendini tutuyordu. Kafasında parçalayacak bir şeyde yoktu ki etrafta. "Ne gülüyorsun be! Of, geçeceksen geç dalganı hadi. Sonra beni okula bırak" dedim. Gülüşü tedirgin hissettirse de bakmadan edemiyordum.

Bana doğru yaklaştığında gözlerim büyüdü ve kapıyla bütünleştim resmen. Torpidodan aldığı tek kullanımlık ıslak mendili açtı ve bana uzattı. " Ağzını sil, ellerini de!" dedi neşeli bir sesle.

Islak mendili alıp ağızımı ve ellerimi sildim. Arabayı dolduran telefon sesiyle Baran bakışlarını benim üzerimden çekti. Gerildiğimi yeni fark ediyordum. Ne kadar gerildiysem kaslarım ağrımıştı. Ağzımın içinden küfür ederken telefonu açtı. Kadın sesi geldi kulağıma. "Baran, yanlış zamanda mı aradık? Ne bu surat?"

Kim acaba? Aman bana ne kimse kim. Görüntülü aramış baksam ne olur ki? Evet, hiçbir şey olmaz. Kafamı biraz kaldırıp, göz ucuyla telefona baktığımda 3 kişi vardı ekranda. Elinde telefonu tutan kişi, kumral ve hoş biriydi. Yanındaki, diğerine nazaran daha esmerdi. Sağdaki kadın ise... Tövbe yarabbi neler yaratıyorsun! Dolgun dudaklar, hafif çekik gözler, fındık gibi küçücük bir burun. Esmer tenine nazaran gözleri renkliydi galiba, saçlarının uçları koyu sarımsı tonlardaydı. Ön kısımlarını arkadan tutturmuştu. Gözlerimi kısıp ekrana yaklaştığımı, "Aa yanında biri mi vardı?" diye gülen kumral adamın sesiyle fark ettim. Fark edilince hemen Baran'ın bana verdiği ağrı kesiciyi içtim. Sorarsa onu ararken şey olmuş derdim. Yer miydi? Sanmam. Merak edip baktığım bariz belliydi. Ama işin güzel yanı yalandan kimse ölmemişti ve bende Allah'ın izniyle ölmem.

Sevda KurşunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin