Bölüm 25

415 38 5
                                    

Bir süre öyle kaldıktan sonra içeriden annemin sesini duydum. Gece saat 4.
Toparlanıp odama geçmem gerekiyordu. Annem beni böyle görürse sorgu suallik hale düşerdim. Ama birine sarılıp hüngür hüngür ağlamaya ihtiyacım vardı.
Kanayan elimle lavabo mermerini tutup ayağa kalkmıştım. Öyle yorgundum ki.
Ellerimi ve yüzümü yıkayıp, kafamı kaldırmış aynadan kendime bakıyordum.
Alnımdan akarak yanaklarıma ilerleyen, ordanda çenemin en uç köşesinde kendini bırakan su damlasını izliyordum.
Gözlerimle, gözlerime bakıp -zavallı küçük kız- demiştim. Kendimden hala nefret ediyordum.
Işığı kapatıp, sessiz ve yavaş adımlarla odama doğru yürümeye başladım. Yatağıma ulaştıktan sonra önce üstüne oturdum. Çekmecemden yara bandı alıp kesilen elime yapıştırdım. Ardından -offf- diyip uzandım.
Beynim ve kalbim tartışmaya girmişti sanki.
-neden söyledin?-
-bence bırak gitsin-
-hayır o gitmemeli-
-onsuz yapabilir misin?-
-şimdi boku yedin-
-zavallı aşık-
-yalnız kaldın artık-
-o çok acımasız-
-onu bırak artık-
-hayır vazgeçme-
...

Bunların tartışmasını dinlemek istemeyip -yeteerrr- demiştim.
Onları dinledikçe kendimi kötü hissediyor ve ağlıyordum. Canım yanıyordu.
Kuralsızdan nefret etmiştim. Beni bu halde bırakıp gitmişti.
O şuan uyuyor, ben kendimi yiyordum.
Ondan nefret ediyorum. Ondan nefret ediyorum. Ondan nefret ediyorum.
İçimden bunu tekrarladıkça, kalbime bir şey batıyor. Gözümden yaşlar akıyordu.
Bunun bir rüya olduğuna inanmak isteyip, ıslak kirpiklerimi bir birleriyle buluşturup, gözlerimi kapattım.

Ben tavana bakıyorum tavan bana bakıyor. Sabah olmuştu. Odamın penceresi doğu tarafına baktığından dolayı, güneş doğduğu zaman içeriye ışık dolardı. Ama bugün o ışık yoktu. Rüya mı gördüm acaba diye düşünüp, korka korka elimi telefona attım. Girdim mesajlara.
-böylesi daha iyi. Hayatında olursam daha çok acı çekeceksin. Daha fazla yazma lütfen. Uzatmayalım-
Yazısını okudum. Sonrası yoktu.
Rüya değilmiş. Bitti her şey.

Artık salmam gerekiyordu. Bu aşkı kalbime gömmem gerekiyordu.
İçimdeki his onu unutmamı istemiyordu.
Bilgenin umrunda değildi ama. O hayatına devam ediyordu.
Tavana hala boş gözlerle bakarken bunları düşünüyordum.

Asıl kötü olansa, onu hala seviyor olmamdı.

O beni neden sevmemişti ki. Lanet olsun aşk bu olmamalı aşk cinsiyet seçmez. Ona bir erkeğin veremeyeceği kadar çok sevgi, değer verirdim.
Ben ona kıyamazdım. Asla üzmezdim.
Belki bir şansı hakediyordum.
Hayat yapmıştı yapacağını şansımın olmadığını söylemiştim.

-ahh Deniz gerizekalı mısın?- dedi beynim. -o heteroseksüel- diye devam etti. Haklıydı.
-hayır Deniz, istese sana bir şans verirdi- dedi kalbim o sırada.
-senin konuşmaya hakkın yok, her şey senin yüzünden oldu- diye atladı beynim.
-sen kim oluyorsun ya- diye çıkıştı kalbim.
Bu ikisi bir birini hiç sevmiyor gibiydi.
-yeter. Kapayın çenenizi- dedim o an. Farkında olmadan sesli söylemiştim sanırım. Karşımda gözlerini açmış bana bakıyordu kardeşim.
-uyu- dedim. O da sanki bunu bekliyormuş gibi koydu kafasını yastığa.
Saat 8.30'du.
O kadar ağlamıştım ki göz kapaklarım bir birine değince acıyordu.
Bu şey gibi böyle; denizde gözü açık yüzmeye çalışanlar bilir. Yüzdükten sonra üstüne birde güneş yakar. Gözlerinizin beyaz kısmı göz pınarlarına doğru kızarır. Gözünüzü oynatırken bile acır ya. İşte tamda onun gibi acıyordu.
Birden bileğimin ağrıdığını hissettim. Kemiğim sızlıyordu.
-lanet olsun- sağ bileğim, dün gece duvara vurduğum için ağrıyor olmalıydı.
Çekmecemden sargı bezini alıp sardım. Sıcak kalması gerekiyordu.
Romatizmam var ve sürekli ağrır bileğim, bu yüzdende sarardım sık sık.
Hala tavana boş boş bakarken aklıma 3 hafta önceki bayılmam gelmişti.

LOVEisLOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin