Bölüm 49

326 36 48
                                    

"Çok üzgünüm. Başınız sağolsun..."

Nefesim kesildi. Gözlerim karardı. Onu bulmadan kaybetmek çok koyuyordu. Yere çöktüm. Göz yaşlarım, canımı yaka yaka süzülüyordu. O ölemez. Denizim ölmemeliydi.

"İlk yardım zamanında yapılmış fakat, fakat ikisinide kurtaramadık. Deniz UZUN buraya geldiğinde düşük bir nabızla geldi. Nabzını ne sabit tutabildik, ne de yükselttik. Demir KOPER'in ise iç kanamasını durduramadık. Vee maalesef, kurtaramadık"

Yanımızdan giden doktorun arkasından bakakaldım. Göz yaşlarım bulanık görmeme neden oluyordu. Canım öyle çok yanıyordu ki.
Onu kurtaramadım. Yetişemedim.
Selin bir yerde ağlıyor, Buse bir yerde, Uzay bir yerde.
Ben Deniz olmadan nasıl hayatıma devam ederim? Onu görmeden nasıl dayanırım? Ben onsuz naparım?

Çaresizce ağlıyordum. Nefes almak batıyordu. Nefesimi, ona vermek istiyordum. O, yaşasın istiyordum.

Az önceki doktor hızla ameliyathaneye geri girdi. Toparlanıp ayağa kalktım. Geçen bir hemşirenin kolunu tuttum.

"Noluyor?"
"Hastalardan birinin kalbi atmaya başlamış"

Hemşireyi sarsarak, titreyen sesimle konuştum.

"Kızın mı? Denizin mi?"
"İnanın bilmiyorum. Size haber veririz"

Tekrar duvara yaslanıp tavana baktım. Kendi kendime söylendim.

"Demir. Demir KOPER. Eğer kalbi atan sensen, kalbimi söküp aldığın için hayatı sana zehir edicem. Yemin ederim!"

İçimde oluşan minicik bir umut, ayakta tutuyordu. Nolur Deniz, nolur yaşa. Nolur geri dön. Nolur beni bırakma.

Yaklaşık 15 dakika sonra içeriden, beyaz örtü altında, cansız bir beden çıktı. Bedenimi saran korku, ayakta durmamı zorlaştırıyordu. Örtünün altındaki Deniz olabilirdi. Bakmak korkutsada, bakmak istiyordum. Eğer Denizse, son kez onu görmüş olacaktım. Dördümüz sedyeye doğru yaklaştık.
Titreyen elimi, örtüye doğru yaklaştırdım. Gözlerimi kapatıp, derin nefes alarak açtım örtüyü. Ağlaması şiddetlenen Busenin sesiyle açtım gözlerimi.
Demirdi.

Üzülmüştüm. Deniz ölse, Demir yaşasa bu haksızlık olurdu.
Kazaya neden olan Demirdi.
İkisinin yaşaması güzel olurdu.
Ölüm işte. Kendi ölümünü, kendi eliyle yarattı.

Aradan 1 saat geçmişti. Ne bir doktor, ne de bir hemşire girip çıkmadı. Demirin ailesi geldi. Geç geldiler ama. Buseyide alıp gittiler.
Ben ve Selin kalmıştık. Uzay kalmak istesede Selin, Busenin yanında olması gerektiğini söylemişti. O da bu şekilde gitti.

Çaresizce bekliyorduk.
İçeriden çıkan doktorun yanına koştuk tekrar. Korka korka sordum sorumu.

"Y-yaşıyor mu?"
"İnanılmaz ama gerçek. Pes etmedi. Müdahale olmadan kalbi nasıl attı, nasıl geri geldi bilmiyoruz ama başardı. Tekrar hayata döndü"

Mutlulukla dönüp Seline sarıldım. Göz yaşlarım tekrar akmaya başladı. Kendimi tutamıyordum işte.

"Ama hemen ümitlenmenizide istemem. Uyanmadan bir şey diyemiyoruz. Kalbi durmuş olsada, kafasını sertçe çarpmış, küçükte olsa beyninde kanama vardı. Durdurduk ama, dediğim gibi, uyanmadan yaşıyor sayılmaz."

Mutluluğumuz yarım kalmıştı. Hala riski vardı. Denizim her an beni bırakabilirdi.

Ameliyathanenin kapısı açıldı. İçeriden Denizi çıkarıp, çaprazdaki yoğun bakıma aldılar. Camdan onu izlemeye başladım.

Bir çok kez, bu üniteye girip çıktım. Bir çok kez, bu koca makinaların takılmasına yardım ettim.
Bir çok kez, insanları buraya taşıdım. Ama bir gün canımı, bu pencerenin arkasından izleyeceğimi düşünemedim.

LOVEisLOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin