Bölüm 20

403 45 7
                                    

Hava soğuktu, yinede kalabalıktı sokaklar.
Ellerim üşümüş, buz gibi olmuştu. Kuralsız bunu farkedince, elimi tutmuş cebine koymuştu. Biri ısınınca öbürüne geçmişti.
Ellerimi, elleriyle kendi cebinde ısıtmıştı.
Sevmenin daha güzel bir göstergesi var mı?
Asla asla asla bırakmak istememiştim elini. O elimi tutunca ölmüştüm ben, ölmüştüm.
Onun yanında olmak, onunla vakit geçirmek öyle huzurluydu ki, o an ölsem onun yanında ölmek isterdim.
Onu karşılıksız ve çok fazla seviyordum.
Karşıma oturmuş, bir şeyler anlatıyordu. Aldığı nefesi takip etmiş, aynı anda nefes almaya çalışmıştım.
Onu izlemekten alıkoyamıyordum kendimi. Gözlerimi kaçırıyordum bazen, gözlerimin içine bakınca dalıp gidiyordum çünkü. Anlatırken yavaş kapanan göz kapaklarından anlaşılıyordu zorlandığı. Onunla birlikte zorlanmak için, tıpkı onun gibi nefes alıp vermeye başlamıştım. Ah kusursuz kelebeğim, sen bu acıları haketmiyorsun. Tüm yüz hatlarını gözlerimle ezberlemiş, içimden, -ben sana kurban olurum- demiştim.

Sevdiği çocuğu görmek istemişti. Aniden yüzüm asılmış, içimde tarifi olmayan bir acı hissetmiştim.
Ama sesim soluğum çıkmıyordu. Ne diyebilirdim ki?
Buluşmayı kabul eden gereksiz çocuğun olduğu yere kadar gitmiştik birde. Sevdiğim insanı, sevdiğine ayaklarımla götürüyordum. Bundan daha iğrenç ne vardı?
Çocuğu görmek istemezdim. Zaten Kuralsızda -sen gelmesen mi? O beni yalnız sanıyor.- demişti.
Tabii ki gitmezdim. Sevdiğini, sevdiğiyle kim görmek ister ki?

Oturmuş bir cafede Kuralsızı bekliyordum. Boş ve sakin cafenin çalışanları bana bakıyordu. Haklılardı, kim yalnız oturur ki?
Yine yalnızdım işte.
Kuralsıza kızmamıştım. Sonuçta o da sevdiğini görmeye gitmişti. Benim sevdiğimi görmeye geldiğim gibi.

Nihayet çıkmıştı binadan. -gel- mesajını aldığım gibi, bende çıkmıştım. Moralim bozuktu. Geçen yarım saat 1 yıl gibiydi.
Cafenin kapısını açıp "kırmızı bereli kusursuz'umu" görünce tüm moralim tekrar düzelmişti.

Aşık olmak fedakarlık gerektirir. Sevdiğini aklarsın. Haksız çıkmak istersin. Duymak istediklerin vardır çünkü. Kendini kandırırsın. Bir daha ve bir dahaa...

-gel- dedi bana, eliyle çağırarak. Yanına gittim yürümeye başladık. Bu öyle mutlu ki. Onun mutlu olması mutlu etmişti beni. Sevdiğiyleydi ama olsun, yüzü gülüyordu sonuçta. Mutluydu.

Yol boyunca anlattı sevdiğini. Dinledikçe güldüm, güldükçe içim acıdı.
1 saat önce, lavaboda -beni dışarıda bekler misin?- demişti. Kabul etmiş, kapının önünde bekliyordum. Öyle özlemişim kiiii. Elimde montu vardı. Montunun içini öptüm. Onun saçlarının, teninin deyebileceği her yeri öpmüştüm.
Bu derece sevmekti aşk, en ince ayrıntısına kadar...

Şimdi ise o, sevdiğini anlatıyordu. Dinlemekten başka bir şey gelmiyordu elimden.

Her yolum ona çıkar, her çıkışımda onu bulurdum.

Dolmuşa binip otogara doğru yol aldık. Yine kafamı köprücüğüne koymuş, gözlerimi kapatmıştım.
Sevdiğini anlatmıştı hep, dibimde.
Mutlu olduğu için mutluydum ama canım yanıyordu. Susmaktan başka bir şey gelmemişti elimden. Sahte gülüş dışında.

Sonunda ayrılık vakti gelmişti. Ondan ayrılmak yerine ölüm seçeneğini koysalar, hiç düşünmeden ölümü seçerdim.
Sarıldık kocaman, düzensiz nefes alıp veriyordum. Farketmesin diye direniyordum. Kokusuyla doldurmuştum ciğerlerimi.
Öptü yanaklarımı. Ah Kuralsız, öldürseydinn.
Ben de öptüm sonra. Elini bırakamıyordum. Onu bırakıp, arkamı dönüp nasıl gidebilirdim?
-Eve geçince haber ver- demişti. Gösterdiği ilgiye aşık olmuştum.
Çocuğuymuşum gibi seviyordu beni. Naif ve hoş.
Üzerime kokusu sinmişti. Kokusunun sindiği ceketi hiç yıkamadım. Ondan bana kalan kokusu vardı üzerinde. Yıkayamazdım.
Öyle mutluydum ki.
Bana aşık değildi ama olsun, ben onu, bana aşık olmadanda severdim.

O muhteşem bir detaydı...

Ihımm ıhımmm şu yıldıza bi tıklasanız :) Hatırlatmak istedim. Değerlisinizzz♡

LOVEisLOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin