Şarkılar: Haykıracak Nefesim Kalmasa Bile, Ajda Pekkan
Nilüfer, Müslüm Gürses🍂Keyifli okumalar🍂
Sevgi kusurları örtmez onları sevmeyi öğretirdi. Doğukan ve benim aramdaki şeyi açıklayan küçük cümle aklımda dönüp duruyordu. Biz beraber, bir uçurumun kenarında durmuştuk. Bal rengi gözlere bakıp, beni atıp atmayacağını hesap ederken, içindeki hareler can bulmuştu. Avucumdaki elleri ısınmış, buzdan kalbi çatlamıştı. Zehirim kanına karıştıkça kendini benim yerimde, o uçurumun kenarında bulmuştu. Gözlerini yummuş, güvenin tadına bakmıştı. Birlikte dönmüştük uçurumdan. Birbirimizi atamayacağımızı anlayınca o yolu yan yana yürümüştük. Şimdi yolumuz Doğukan'ın annesiyle çocukluk geçirdiği eve sapmıştı. Kırmızı koltukta, dip dibeydik.
Geceyi konforlu geçirmemi sağlarken pek rahat bir uyku çektiği söylenemezdi. Kanepenin kenarında bedeninin yarısıyla duruyordu. Derin uykusu, bu durumdan asla etkilenmezken manzaranın tadını çıkartmaya bıraktım kendimi. Düz, ucu hafifçe kalkık olan burnu, elmacık kemikleri ve dudakları. Sevdiğim adam güzeldi. "Ne kadar yakışıklı olduğumu mu düşünüyorsun?" Uykulu sesi birden bire kulaklarıma dolarken içimden bir lav parçası aktı. "Uyumuyor muydun?" Kollarını bana sarıp pozisyonunu daha rahat bir hale getirirken gözlerini aralamıştı. "Bana baktığını hissettim." Saçlarını geriye itip dudaklarından dahasını isteyeceğim küçük bir öpücük aldım. "Uyurken de gözün açık. Zeki olunca demek ki." Göğsünü titrete titrete gülerken saçlarındaki ellerimi yanaklarına taşıdım. "Oğlumuz da senin gibi akıllı, açıkgözlü olsun." Karnına yaslı koca karnıma bakarken bakışlarımı takip etti. "Pratik zekayı senden, inceyi benden alırsa mükemmel bir kafaya sahip olabilir. Bir de yeşil gözlü olursa, tadından yenmez."
"Gözlerimi beğeniyorsun değil mi?" Dudaklarının gözlerime yaklaşması gördüğüm son şey olurken içim kıpır kıpır oldu. Kelebekler. Doğukan'ın varolduğu her yerdeydi. "Bu gözlere, yeşiline aşığım." Kıkırdayarak yüzümü boynuna bastırdım. "Bu gün karım olacaksın, vay be, nereden nereye?" Bu evde, bu kanepede uyandığım gün Doğukan'la evlenecektim. Kader bizi Yeleser'lerin evinde, ilk kez el sıkıştığımız an birbirimize bağlamıştı. "Sayemde zengin olacaksın, yine şanslısın Doğukan Yeleser."
"Zengin bir kadınla evlenemeseydim kahrolurdum." Gerine gerine koltuktan kalkarken ben sırtüstü dönmüştüm. "Toparlanalım, nikahıma geç kalamam." Yerden aldığı saati sol bileğine takmadan önce kontrol etti. "Bu saatin bir özelliği var değil mi? Hep bunu takıyorsun." Ayağa kalkıp beni de iki kolumdan asılarak doğrulttu. Bir topa benziyordum. Ya da ters dönmüş bir böcek. "Amcamdan yadigar yavrum. Yaşarken bana hediye etmişti." Değer verdiği insanlardan ona kalan her şeye gözü gibi bakıyordu. Bu bir çöp parçası bile olsa. "Ben de sana hediye olarak bebek doğuracağım. Böyle bir hediye almış mıydın daha önce?" Ellerimin üstünü öpüp başını iki yana salladı. "Alıp alabileceğim en mükemmel hediye olacak." Ben ağır ağır toparlanırken Doğukan, sürekli saatine bakıp bana nikahımıza ne kadar kaldığını söylerken, yirmi dakika içinde kapıdaki siyah incideydik. "Sen baya heyecanlısın." Vitesin üstündeki eli elimi tutup hafifçe sıktı. "İlk kez evleniyorum Alya. Deli gibi heyecanlıyım." Boşta olan elimle teybi açıp başımı omzuna yasladım. "Evlilik aşkı öldürmez değil mi? O zaman ben öldürürüm seni."
"Öldürürse en adi şerefsizim." Ona güvenim sonsuzdu. Karşımdaki Doğukan olmasaydı evlilik sonuncu düşüncem bile olamayacak bir olaydı. "Doğum yaptıktan sonra kendi aramızda bir kutlama yapalım mı?" Evimizin yakınındaki sokaklara girdiğimizde tatlı bir huzur sardı bedenimi. "Benim de kendime göre hayallerim var yavrum, gelinlik giydireceğim sana." Hayatımızın akışı bazı hayalleri ertelememize sebep olsa da şikayetçi değildim. Bir arada olmak yetip artıyordu. "Daha ne hayallerin var acaba?" Evin önüne yanaşana kadar gördüğümüz manzara ikimizi de şoka sokarken sorum havaya karıştı. "Halüsinasyon görmüyorum değil mi?" Mert, kıymetli Doğan'ını bir gelin arabası gibi süsletmiş, kapının önüne bırakmıştı. Yanında ise Doğukan'ın çevresindeki herkesin araçları vardı. Hevesle ellerimi birbirine çarpıp kahkaha attım. "Bunu beklemiyordum." Arabayı mecburi olarak uzağa park ettiğinde el verdiğimce hızlı hareket edip eve yürüdüm. "Herkes yanımızda olacak!" İlk kez evin zilini uzunca çaldığımda kapı Furkan tarafından açılmış, neşeli bir uğultuyla karşılanmıştık. "Yengem, hoş geldin!" Gözlerim kalabalığın içinde Mert'i bulur bulmaz kollarım ulaşamayacağımı bildiğim halde boynuna uzanmıştı. "Mert, çok teşekkür ederim!" Kız kardeşiymişim gibi hissettiren bir sıcaklıkla karşılık verdiğinde gözlerim dolu dolu oldu. "Yengem ne teşekkürü? Gardaşlarım evlenirken yanlarında olmanın teşekkürlük neyi var? Düğünün sahibi biziz la!" Koca avucu kafamı sevdiğinde saçlarımı jölelenmiş gibi yapıştırmıştı. "İyi ki varsınız." Sıla hemen yanımda kolumu okşayıp gülümsedi. "Yenge hadi siz yengemi alın, ne yapacaksanız yapın. Biz de şu zibidiyi halledelim." Gözler Doğukan'a döndüğünde soğuk bir gülüşle kafasını iki yana salladı. "Yok, ben kendi kendimi hallederim." Mert karşımdan ayrılıp Doğukan'ı kolundan yakaladığında içimdeki ses onun için korkmam gerektiğini söylüyordu. "Biz boşuna mı burdayız gardaşım, bak berberini getirttim sana." Salondaki en güzel kadın ünvanını kolaylıkla kapabilecek derecede güzel olan Derin'in yumuşak avucu sırtıma değdi. "Hadi, bizim daha çok işimiz var." Doğukan'ı kurtarmak ve kurtarmamak arasında gidip gelirken kendimi yatak odamızda bulmuştum. "Endişelenme, kötü bir şey yapmayacaklar müstakbel kocana." Aynada gördüğüm yüzümün hali gerçekten endişe doluydu. "Ay bu arada biz çok gergin başlamıştık, ben Derin. Bu gün için makyaj danışmanınım." Sıla oturmamda yardımcı olurken derin bir nefes aldım. Bu gün bizim günümüzdü. Her şey bizim içindi. "Tekrardan memnun oldum Derin. Teşekkürler yardım için." Hiç vakit kaybetmeden başladığı makyajım esnasında Sıla geçtiğimiz gün beraber aldığımız her şeyi bagajdan buraya taşıtmış, ne giyeceğim konusunda seçenekleri daraltmıştı. Beyazı tercih etmediğim gibi siyahı da hızla eledim. Bu gün ne tamamen masumiyete, ne de tamamen karanlığa bulanacaktım. "Şu yeşil harika görünüyor. Gözlerini de ortaya çıkartır." Eski dönem tarzı yeşil elbise karnımı da rahatsız etmeyecek bir modeldi. Göğüsten oturan üst kısmı, kloş bir eteğe açılıyordu. "Ben de onu sevdim." Baldırlarımda olan boyu da istediğim her şeyi karşılıyordu. "Saçlarının ön tutamlarını toplarız, peri gibi olursun." Tatlı bir vişne rengindeki ruju dudaklarıma sürüp dağıtmam için izin verdi. Makyajım, toprak tonlarında far, gözlerimi çekici gösteren bir eyeliner ile mükemmel ötesi görünüyordu. Ağlayıp bunu mahvedersem kendimi asla affedemezdim. "Çok güzel oldun aşko." Derin'in de, Mert gibi kendine özgü bir konuşma tarzı vardı. Makyajımı yaparken, ağdalı ağdalı kurduğu cümlelerin şekerlik seviyesi, beni tatlıdan soğutmuştu. "Ellerine sağlık, harika oldu." Sıla'nın da beğeni dolu bakışları altında ağlamamak için kendime baskı kurmaya çalıştım. Tek ailemin babam olduğuna inandığım yıllardan sonra bu kalabalık ruhumu okşuyordu. Babam hala kalbimin ortasındaydı ancak artık yalnız değildi. Kardeşlerimden öte dostlarım yanındaydı. "Bak aşko, ağlamak yok. Gençsin, ay çıtırsın, Doğukan şükretsin, ağlasın seninle evlenebildiği için."
![](https://img.wattpad.com/cover/203740136-288-k125698.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM MEVSİMİ ( TAMAMLANDI)
Romansa#romantizm 🥉 Kim katlanabilirdi ki buna? Önce ailesini, sonra onu hayata bağlayan insanı kaybedince kim dik durabilirdi? Şimdiki mücadelem bana bunları yapan herkese hesap sormaktı. Çırpınışımın, onlarla el sıkışmamın tek nedeni içimdeki intikamdı...