Belimde hissettiğim güzel eller ile içimin bir hoş olması, damarlarıma yayan sıcaklık ile gülümsedim. Berke sıkı sıkıya sarılmıştı bana. Nefesi boynumdan yanağıma süzülürken ona olan sevgim güçlendi. Arkamı döndüm ve yüz yüze geldim onunla. Gözlerini aralarken elimle yeni çıkmış sakallarını okşuyordum. Gözlerinin içi gülüyordu. Uzandı ve anlıma yumuşak dudakları ile öpücük kondurdu. Daha fazla gülümsemem yayıldı. "Günaydın," dedim büyük içtenlikle. O da " Günaydın güzellik,"dedi bir ağabey gibi.
Onu gerçek ağabeyim gibi görüyordum. O sıradanlaştırmak mümkün bile olmayan bir değerde sevgiydi. O da biliyordu ona ne kadar değer verdiğimi. Sustuk ikimizde. Sessizlik ikimizinde nefesini kesiyordu. Berke o güzelim delici yeşil gözleri ile yaralarıma merhem olmaya gelmiş melek olduğunu ispat ediyordu sanki. "Kahvaltı yapalım mı?" dedi uykulu çıkan sesi ile. Kafamı onay verir gibi salladım. Burnuma minik bir buse kondurdu ve yataktan kalktı. O yataktan çıkıp, mutfağa doğru ilerlerken ben kendime güç bulmaya çalışıyordum. Kalbimin tam ortasında alev alev yanan bir yangın vardı. Beni ve geçmişimi içine çeken, sonunda küllere çeviren bu yangın. Benim sonum olacaktı, biliyorum.
Göz devirerek yatakta doğrulum, çıktım içinden. Odamda ki boy aynasına bakıp üzerimi düzelttim. Makyaj masamın üzerinde duran tokam ile saçlarımı topladım ve odadan çıkıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp Berke'nin yanına gittim. Hazırladığı kahvaltı masasına oturdum ve aç karnımı biraz olsun tok tutmak için bir şeyler yedim. Berke gözünü kırpmadan yiyordu. Görende açlığın yaşandığı bir ülkeden gelmiş zanneder. Alayla kıkırdadım. Berke bana bakıp dil çıkardı sadece. Bu; dışarıdan korkutucu gözüken, katil, kötü adamın benim yanımda mutlu, uslu ve neşeli birine dönüşmesinin tek sebebi biz özeldik. Buydu, ve çok güzeldi.
Elimde sıktığım ılık çayımı yudumladım. Ağzıma attığım lokmamı tamamen bitirdikten sonra yutkundum. Berke o sıra çalan telefonunu açtı ve bir iki onay cümlesi ile kapadı. Çayını içip kalktığında "Yine mi işin çıktı?" dedim itiraz eden tonda. Gülümsedi sadece ve yanağımı öptü. Kapı sesini duyduğumda gittiğini anlamıştım. Bende çok durmadan bulaşıkları yıkadım. Ardından banyoya girdim, kısa bir duş alıp saçlarıma özel bakım yaptım. Saç kremimi sürdüm, saç kurutma makinesi ile kuruttuktan sonra taradım saçlarımı. Kıyafetlerimi giymeden önce vücut kremimi de sürdüm.
Hazır bir şekilde banyodan çıktım. Ağzımdaki diş macunun tadını dudaklarımda hissediyordum. Nane ile yayılan nefesimi verdim ve odama girdim. Ortalığı toparlayıp bir çanta aldım elime. Kapıdan çıktığımda ılık bir rüzgar içimi titretti. Hırka almadığıma küfür savurdum kendime. Sonra onu bile hissetmemeye başladım kısa sürede. Malum damarlarımda akan siyahın verdiği acımtırak olan o tat, bütün bedenimi sarmıştı. Öykü, hani sen hep derdin ya:"Biz okyanuslar kadar özgürüz canımın içi, denizler kıskanır, biz okyanusa aşık. Özgürüz..." ben okyanusta dibe vurdum Öykü, nefes alamıyorum.
Düşünceli bir şekilde ilerlediğim yolda ne zaman vardığımı bilmediğim bana ait olan barımın kapısından girdim. Girdiğim gibi zaten yiyecek gibi bakan gözlere maruz kaldım. Gözlerimi devirdim, giydiğim kıyafete lanet ettim. Fazla açık olan göğüs dekoltesi vardı. Dizimin baya üstünde kalan fırfırlı eteği vardı bir de işte. Kalçama kadar inen sırt dekoltesi iyi bir yem olmamı sağlamış olabilirdi. Dün gördüğüm, dövdüğüm o çocuğu gördüğümde yanına oturdum. Tek bir hırıltıda onu burada kovardım. Bu yüzden oldukça rahattım. Yanında bıraktığı hırkasını giydim üzerime ve fermuarını çektim. Çocuk bana şaşkın şaşkın baksa da umurumda olmadı. Bende ona döndüm ve oldukça boş baktım.
Bana döndürdü iyice kafasını ve samimi bir şekilde gülümsedi. " Dün ki soğuktan pek fazla etkilenmemiş-sin herhalde." dedi muzip bir dudak kıvrıntısı ile. Seksi hatları beni benden alıyordu. Onun altında olmak isterdim doğrusu. Ruhsuz bir şekilde konuşmaya başladım. "Sende benden yediğin dayaklardan pek fazla etkilenmemiş-sin." dedim alayla ve kafamı yere eğdim. Yetimhane zamanlarında daha kötü soğuklar görmüştüm. Küçüklüğüm bir buz adası gibiydi benim.
Çenesinin gerildiğini hissetmiştim ama cidden, umurumda bile değildi. Göz devirerek konuşmaya başladım. "Bu barda sesin için çalışan birisin, ekmek paranı iyi değerlendir. Dün olanları olmamış gibi saydığıma dua etmen lazım. Neyse, bir daha öyle olaylara karşılaşmak istemiyorum. Aksi takdirde kovarım seni!" dedim sert sesimle. Ve uzanıp yanağına yumuşak bir öpücük kondurdum. Buram buram burnuma gelen hoş erkeksi kokusu dudak uçuklatırdı. Kulağına yöneldim ve sıcak nefesim ile fısıldadım. "Kokunu sevdim, kokundan öpeceğim." dedim mayhoş hissini veren sesimle. Ve kulağının önünü öptüm. Geri çekildiğimde yüzünde oldukça şaşkın bir görüntü bulacağımı sanmıştım. Fakat o boştu. kahverengi gözleri ile beni yemek için alevlenmişti. Beklemediğim bir şey için afalladım ve odama gitmek için ayaklandım.
Anlam verilemeyecek kadar yeni olan bu duyguyu attım bir uçurumdan ve damarlarımda ki siyaha yer verdim. Sahne sırası ondaydı. Aşağıdaki odama indiğimde aşık olduğum piyanoma doğru yürüdüm direk. Beyaz, farklı markalarla kimyasal madde ve içkilerin dolu olduğu dolaptan da bir viski almayı da unutmadım. Bir an o dünkü şarkı esinlendi. Ve onu çalmak istedim.
" Ansızın tarifsiz gelir ya,
O zamanlar sormaya cür'etin kalmaz olanından.
Feri soluk, niyeti kayıp, dardayım,
Aşk,nefrete ne yakınsın.
Kim kırdı her okşamak istediğimde seni ?
Elimi,gözlerimi gömdüm tebessüme
Yalnız kendine inkarın
Sadece senden kaçarsın
Halin ele verir anlamazsın
Yalan söyleme bana
Gözlerin anlatıyor her şeyi
Yalan söyleme bana
Yalan söyleme bana
Gözlerin anlatıyor her şeyi
Zaten yoktur nedeni
Uzak düşmüşüm kendimden, aklım fikrimden
Çaresiz sürükleniyorum
Bilerek peşinden
Yalnız kendine inkarın
Sadece senden kaçarsın
Halin ele verir anlamazsın "
Ellerimi piyano dan çektim ve yanaklarımdan yaşlar süzüldü. Dayanılmaz bir şarkıydı itiraf etmeliyim ki. Ardından bir kapı sesi geldi. Arkama döndüğümde kapıya yaslanmış ukala bakışlı çocuğu gördüm. Bende kafamı çevirip ona baktım ifadesizce. Yanıma doğru yavaş yavaş yürüdü. "Şarkının notalarında sesin yankılanıyor," dedi o son derece ıssız yalnızlıkta olan sesi ile. Ayağa kalktım ve viskimi kafama diktim. Hepsini bitirdim ardından bitkin düşen bedenimi yatağa yığdım ona aldırış etmeden. Sanki o yokmuş burada gibi davranıyordum. Yanıma yaklaşmaya başladığında rahatsız olmuştum. tehlikeden uzak görünümü ile yatağa oturdu. Sonra uzandı yanıma ve bana baktı. Ellerini kafasının arkasında buluşturdu, derin bir iç çekti. Bende sessizce iç çektim. Aklımda unutmak bilinmeyen o ölüm vardı. Kan kusar gibi nefret kusuyordum hayata, sadece beş yıl önce. Değiştim sonra, olgunluk bir beden gibi üzerime sinmişti. Fakat o kanın acı tadım vücudumun her zerresine kadar hissediyordum.
Dalgın düşüncelerimin arasından ona başımı çevirdim. O da fısıldarmış gibi kısık sesle "Mahvolmuş bir hayatın üzerine yeni bir insan inşa etmek. Zor, acı, kabus." dedi ve derin bir nefes vererek "Ölüm," dedi acıklı bir ses edasıyla. kalbimi okşayan sesi ile gözlerimi kapadım. Hele o ölüm kelimesine gemileri yaktım. Umudun taşındığı her bir limandan...
"Doğru, ve biz ölümün küllerinden doğduk. En azından ben," dedim ağlamaklı sesimle. Ayağa kalktım hızla ve yukarı çıktım. Beni engellemesine izin vermeden gitmem lazımdı çünkü onunla ne kadar yakın olursam bir an önce o dolgun dudakları sertçe öpecektim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALANCI RUHLAR (ASKIDA)
ChickLitÖzünde saf,temiz ve iyi bir kızın; yaşadıkları yüzünden yalancı kötülüğü ile birlikte oluyor.' Kötü Kız' onun yalancı ruhu. Diğer yandan ise; geçmişi kir, toz ve pislik bulut tabakası ile dolu olan çocuğun zamanla yaşanmışlıkların üstüne yalancı iyi...