XIX. | yine

2.3K 142 4
                                    

Dönem bittiği gün Deniz ile vedalaştım. Bu sefer istemeden de olsa telefon numarasını aldım ama herhangi bir şey olmadığı takdir de yok gibi davranacaktık.

Ailemin yanına geri döndüğüm gün evde dinlendim. Sonraki gün yerleştim ve her zaman grupça buluştuğumuz yere gelmesi için Meriç'e mesaj attım.

Ertesi gün olduğunda özenerek hazırladım kendimi. Uzun saçlarımı örüp arkama attım. Üzerime bileklerine doğru kolları bollaşan beyaz bir bluz giydim. Altıma ince ve sıkı bacaklarımı tamamen saran simsiyah kumaş pantolonumu geçirdim.

Annemin yeni aldığı simsiyah nike spor ayakkabılarımı giyindikten sonra makyaj masama oturdum. Gözaltlarımı kapatıp pudraladım yüzümü. Eyeliner'ı kirpik diplerime sürüp rimel çektim. Dudaklarıma klasik bordo rujumu sürdüm bolca.

Her zaman buluştuğumuz AVM'ye giderken ilk defa çocuk değildim. Meriç'i uzun zamandır görmüyordum ve eskisi kadar merak ettiğim söylenmezdi. Ona verdiğim ya da vermediğim tüm şansları harcamıştı.

Bir kafeye oturup kendime kahve söyledim. Bir kaç dakika sonra kısacık mor saçlarıyla Meriç girdi içeri. O güzel dediğim kız hala benim için bir şaheserdi ama yüzüne yaptıklarını görünce kaşlarımı hafifçe kaldırdım.

Önce kaşlarını kazıttığını zannettim ama yaklaştıkça belirginleşen sarı tüylerle rengini açtığını anladım. Gözlerine sürdüğü abartı farın uçları sivrileşerek yukarı doğru kıvrılıyordu ve bu onu bir miktar korkunç gösteriyordu.

Bacakları tombik diye rahatsız hisseden kız fileli çorabının üzerine kendi kestiği belli olan siyah bir şort giymişti. Sırtındaki anahtarlık dolu çantasını oynatarak yanıma geldi.

Normalde birbirimize koşarak sarılırdık. Çekik simsiyah gözlerine baktığımda aynı heyecanla bana baktığını gördüm. Ayağa kalkıp içimdeki heyecanı göstermeden sarıldım ona.

"Merhaba." dedim sessizce.

"Çok uzun zaman oldu." dedi kollarını hâlâ sıkıca bana sararken.

5 dakika içinde rahatça konuşabilmek için kafeden çıktık. Meriç aldığı kahvesini elinde tutarken mesajlaşmayı hiç kesmediği telefonunu kapattı.

"Seninle ilk defa yalnız buluşuyoruz."

Başımı sallayarak onayladım onu. Çok fazla kişinin bulunmadığı parkın en köşesindeki duvarın dibine çömelip oturduk.

Aradan geçen sessiz dakikaların ardından sesini duydum.

"Özür dilerim." Fısıltısı yalvarır gibiydi.

"Çevremde olan biteni hemen anlayan biri değilim ve çoğu zaman kendimi düşünüyorum. Hayat mottomu biliyorsun, yalnızca kendini sev. Ama bu sefer fazla ileri gittim ve çoğu kişiyi fark etmedim. Bana ilk kızan sen değilsin. "

"Meriç hayat motton umurumda değil." dedim ilk andan beri ilk defa keskin bir şekilde konuşarak. Yüzümü ona çevirip kısılmış gözlerine baktım.

"Benim de hayat mottom var, ne biliyor musun? En çok kendini sev. Senin hayattan motton sadece seni kapsar ama benimki başa kendimi koyduğum hâlde başkalarını da kapsıyor. Ben bir sürü kişiyi sevdim. Çok kişiye değer verdim. Bunlardan biri sendin."

Meriç çekik gözlerini kapatıp başını gökyüzüne çevirdi. Belirgin çenesi yutkununca hareket etti. Giydiği kısa kollu tişörtün açık bıraktığı kollarına baktım. Çizik izleriyle doluydu.

"Kendine yazık ediyorsun." dedim fısıldayarak. Gözlerini bana çevirip anlamaya çalışırmış gibi baktı.

"Bu kadar güzel bir bedenin var, yaralarını saklamak yerine sergiliyorsun. Evet bu güçlü bir şey olabilir ama o yaralar senin güçsüzlüğünün eseri. Bunları yaparak neyi amaçlıyorsun?"

"Bunlar yaşadıklarımın eseri Arın. Sen anlamazsın." dedi hafif alayla. Ardından yüzüklerle dolu parmaklarıyla kolunu örttü.

"Ben anlamam." dedim gülerek. "Çok pembe bir çocukluk geçirdim çünkü." Elimi koluna atıp yaralarına dokundum gülümseyerek.

"Ben de sayende hiçbir sorunum yokken kendimi kesmiştim. Bu da senin eserin. Gurur duymalısın."

Simsiyah gözlerini bana çevirdiğinde belki bu sefer anlar diye düşündüm. Cevap vermedi.

Yine anlamadı beni.

rain

Yayınlanma Tarihi: 31 Mayıs 2020

be loved ▼ gxg ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin