Evliliğin ilk yılları zordur derdi annem de ben inanmazdım. Denizimle ben evlensem hayat bana düğün bayram olur derdim de öyle olmuyormuş işte. Ne kadar seversen sev, iki farklı kültürden gelen insanın aynı evde birbirine alışarak yaşaması, sancılı bir süreçmiş.
Bence aynı tip aile yapısından da gelsen aslında sonuç aynıdır. Çünkü çevresel faktörler, her insanın kendine has yapısı ve özellikleri, aynı eve girince birbirine, alışana kadar can sıkıcı olabiliyor. Diş macununu ortadan sıktın, klozet kapağını açık bıraktın, salonda o çorabın işi ne, her gün aynı yemeği mi yiyeceğiz.... liste böyle uzayıp gider.
Bizim de ilk üç ayımız çok güzeldi, hatta mükemmel. Hani şu cicim ayları dedikleri. Ailelerde tanıştığı için bizim kaynana, görümce sıkıntılarımız da hiç olmadı. Arada Berdan ve babam Deniz'e laf soksa da o güldü geçti, arada Berdan'a lafı iade etti.
Ama iş evin içine gelince üç aydan sonra cicim ayları bitmeye başlayınca, ufak ufak didişmeler başladı. Eve yardımcı sokmaması, evin tüm işini beraber yapmamız, beni en sinir eden şeylerin başında geliyordu.
Koskoca Berzan Ağanın kızı hafta içi okulda, hafta sonu ise evde temizlik peşindeydi. Sarı eldivenleri takıp, elime sarı bezi de alınca kendimi kül kedisi gibi hissediyordum. Hele ütüler, beni benden alıyordu.
Tamam, annem erkek kardeşlerim dahil, hepimize, çamaşır, bulaşık, ütü, oda toplama ve yemek yapma dersleri verdi de, konakta hiçbirimizin eli, sıcak sudan soğuk suya girmiyordu ki.
Evde de annem daha fazla yorulmasın diye gelen yardımcı vardı. Perihan Sultan her ne kadar "Onlar kendi işlerini yapacaklar, sen ortalığı toparla git" dese de Fatma Abla bize kıyamaz, yardım ederdi.
Ev işi konusu yavaş yavaş beni gererken, onun izin günlerinde uyumak istemesi, benim dışarı çıkmak istemem yavaş yavaş birbirimize batmaya başladı. Hatta bir keresinde çok fazla ameliyatı olduğu için görüşemediğimizden, hafta sonuna plan yapmıştım. Baş başa minik bir tatil gibi organize etmiştim her şeyi.
Tekneyle adaya gidecektik, butik, küçük bir otelde baş başa iki gün geçirecektik. Çantalar, her şey hazırdı;
— Peri evin suyu mu çıktı güzelim, oturalım evimizde, dedi ve kendini üçlü koltuğa atıp, televizyon açtı. Bildiğiniz maç açtı adam. Kumsal Annesi gibi Beşiktaşlıydı ama Deniz babası gibi Fenerbahçeliydi.
Evde çok güzel tribün oluşturup maç izlerlerdi. Bir kere Deniz gitmeden önce, babamı ikna edip ben de gitmiştim. Evet, babam gibi ben de Galatasaraylıyım.
Annemin pek öyle maçlarla falan işi yoktu. Onu tek ilgilendiren spor müsabakaları, benim hafta sonları oynan voleybol turnuvalarım ve antremanlarım ve kardeşlerimin basketbol karşılaşmalarıydı. Onların antrenmanları benimkiyle çakıştığı için ya babamla gidelerdi ya da Kadir Amcayla.
Benim Galatasaraylı olduğumu duyunca Deniz, "Senden de bu beklenirdi tikican" deyip benimle dalga geçmişti. Bir kaç sün sonra da Kakuma'ya gitmişti. Bunların sebebinin dolaylı yoldanda olsa babam olduğunu öğrendim. Tamam artık evliyizde ama ben maç izlemek değil, kocamla vakit geçirmek istiyorum, diye kendi kendime düşüncelere daldıktan sonra dünyaya döner dönmez;
— Aşkım, gitsek ne olur?, diye miyavladım.
— Peri yorgunum, demişti.
— Ama hayatım bak baş başa, dediğim noktada...
— Peri hastamı kaybettim. Kurşun yarası, zaten geldiğinde iki kere yolda kalbi durmuş, düzeltebilirim, hayata döndürebilirim, dedim olmadı. 15 yaşında küçücük çocuk, havaya açılan ateş sonucu, dedi ve sustu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Gelen Aşk Çocuklar (#Tamamlandı)
General Fiction(5. Hikaye) Geç Gelen Aşk'ın, Bu Defa B'aşk'a'nın ve Geçmişten Gelen Rüzgar'ın çocukları bir hikayede buluştular. Deniz, Peri, Kumsal, Berdan, Baran, Yosun ve diğerleri. Nermin, Demir, Perihan ve Berzan koca koca insanlar olmuşlar. Bakalım onların...