Eve girer girmez abime teşekkür edip, odama çıktım. Direk kendimi duşa attım, makyajımı çıkarttım ve yatağıma uzandım. Gözlerimi kapatır kapatmaz, alev alev yanan bir çift yeşil gözün hayali geldi. Hemen gözlerimi açtım.
Ne olur Allah'ım ilk aşkım o olmasın. Ben onunla başa çıkamam. O beni üzer, dedim gözlerimi tekrar kapatırken.
Bu arada şehrin diğer ucundaki yalılardan birinin balkon kapısında bir silüet belirdi. Gece olunca serinleyen havaya inat, üstü çıplak balkona çıktı. Çok nadir içtiği purosunu yakıp, en yakındaki sandalyeye çökercesine oturdu.
Kafasında bu geceyi evirip çeviriyordu. Tabii ki düşüncelerinin tamamı o deli kızla ilgiliydi.
Dolgun dudakları, makyajın altından bile belli olan çilli yanakları, kızıl saçları, ince burnu, kendi gözlerine nazaran daha mavi-yeşil olan gözleriyle aklını başından alan deniz kızı.
Barda ilk karşılaştıklarında kendi çevresindeki aklı bir karış havadaki kızlar gibi düşünmüştü onu da. Baba parası yiyip, eğlenen, alışverişten başka bir şey düşünmeyen kızlardan ama yanılmıştı işte. O babasının şirketinin başına geçmiş, başarılı bir tasarımcıydı.
Sonra kendine baktı. Evet Sorbonne Üniversitesi, İktisat bölümü mezunuydu. Üstelik bölüm birincisi olarak. İngilizce ve Fransızcayı bazen Türkçeden bile iyi konuşurdu. İki sene Fransa'da çalıştıktan sonra babasına yardım etmek için vatana geri dönmüştü.
Kendisi o kadar fedakarlık edip, düzenini bozup babası için geri gelmişti ama yaptığı tek bir hatada babası bırakın ona şirketi emanet etmeyi, şirkette verdiği iş tamamen boş iş oldu. Kapıdaki güvenliğin bile işi ondan daha ciddi daha yoğundu, o kadar çok kötü olmuştu her şey.
Tüm gün şirkette boş boş gezince sıkıntıdan kendini gece hayatına vurmuştu ama ne vurmak. Aman sabahlar olmasın, cuppa cuppa, üçyüz beşyüz, hoop oturmaya mı geldik, fondiip, vişne votka, dıptıs dıptıs...
Çünkü babasına kendini ispat etme sevdasından, Sorbonne'dan birincilikle mezun olduğu zaman bile koca bir aferin yerine kuru bir tebrikle geçiştirilince vazgeçmişti.
Sonra o malum gece yaşanmıştı. Kızı odasına dahi çıkartmadan salonda... of dedi kendi kendine nasıl bir b.k yedin.
Şimdi ise cezaların en büyüğü ile karşı karşıyaydı, deniz kızı patronu olacaktı. Tabii deniz kızı da ona güvenmeyecekti. Ona da kendini ispat etmesi gerekiyordu.
Türkiye'nin en büyük ithalat şirketlerinden biriydiler. Özellikle gıda üzerine çalışıyorlardı. Fortwenger firmasının ürettiği bisküvi ve zencefilli ekmeklerden getirip, buradaki lüks marketlere pazarlama sevdasına kapıldı. Atladığı nokta fiyatların fazlasıyla yüksek çıkmasıydı.
Sonuç marketler satamadıkları tüm ürünleri iade ettiler. Ah salak insan! Sen para hesabı bilirsin, sana ne ürün yelpazesinden. Hesapları kontrol et, ödemeler dengesini kur. Bırak ürünleri mal alım düşünsün.
İşte bu hatasını babası asla affetmedi. En son kızla onu uygunsuz vaziyette salonda da görünce, elindeki her şeyi aldı. Üstelik onun gibi bir finans dahisini, garson olarak işe soktu. Hayatımda aldığım en büyük ceza diye düşünürken, yanıldığını anladı.
Deniz kızıyla bire bir çalışacaktı, dokunması, yakınlaşması yasaktı, çünkü o patrondu. Ayrıca Kumsal'da buna izin vermezdi ki.
Kumsal... Ne güzel bir isimdi. Çalkantılı, uçarı hayatının belki de sakin limanı olurdu. Onu girdiği bu saçma depresyondan çıkarıp, Fransa'da ki gibi başarılı bir iş adamına döndürebilirdi tekrar. Elindeki purosunu kül tablasında söndürdü. Son kez ayım aydınlattığı muhteşem İstanbul boğazına baktı, sonra da geldiği gibi sessizce odasına girdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Gelen Aşk Çocuklar (#Tamamlandı)
Genel Kurgu(5. Hikaye) Geç Gelen Aşk'ın, Bu Defa B'aşk'a'nın ve Geçmişten Gelen Rüzgar'ın çocukları bir hikayede buluştular. Deniz, Peri, Kumsal, Berdan, Baran, Yosun ve diğerleri. Nermin, Demir, Perihan ve Berzan koca koca insanlar olmuşlar. Bakalım onların...