İçimde oturan öküz ve ben beraber tekneye çıktık. Her şey bıraktığım gibi dururken, ben artık değişmiştim.
Tüm gün teknede oturup, aramasını bekledim, aramadı. En sonunda gece dayanamayıp ben aradım. Telefon uzun uzun çaldı. Artık kapanmak üzereyken açtı. Buz gibi bir sesle;
— Efendim, dedi. Yutkundum;
— Cihan konuşsak mı?, dedim kendimden mümkün olduğunca emin ve dik durarak.
— Benim durumumu bilip, Volkan'ı tanıyan bir sen varsın Kumsal, neyini konuşacağız, dedi en az bardağımdaki buz kadar soğuk bir sesle.
— Cihan, ben, biz beraber olduk. Ben neden Volkan'a gidipte özelimizi anlatayım, dedim sinirle.
— Ben de en çok bunu düşündüm. Neden dedim, neden en mahremimi gidip Volkan'a söylesin. Sonra demek ki onu unutamamışsın...
— Ulan gözünün önünde adamı dövdüm, dedim hırçın bir sesle.
— Vicdan azabından herhalde. Ya da açıkladığı için çok sinirlendin. Çok güldünüz mü arkamdan, dedi kırgın, hüzünlü bir sesle.
— Cihan saçmalıyorsun. Ben sana, sen bana güvendik, dün akşamda bunun kanıtı, dedim inleyerek.
— Eh artık aranızda engel kalmadı, rahat rahat eski sevgilinin kollarına dönebilirsin, deyince ben delirdim ve telefonu kapattım.
Kafese kapatılmış aslan gibi kamaranın içinde volta atarken, bir anda bir şimşek çaktı kafamda. Ben suçlu değildim ve durduk yere hakaret yiyordum. Eşyalarım onda kalmıştı, umurumda bile olmadı, demir aldım ve yola çıktım. Kıyıya yakın bir rotada, İstanbul'a doğru gitmeye başladım. Sabah gün ağrırken bizim marinaya girmiştim. Eşyalarımı olduğu gibi bıraktım ve sadece çantamı alıp tekneden çıktım.
Kendimi çok kötü hissediyordum. Annemin dediği gibi yağmurdan kaçarken, doluya tutulmuştum. Gözyaşlarımı içime akıttım ve ilk gördüğüm eczaneden malum haplardan alıp, evimin yolunu tuttum.
Aşkımı kalbime gömem bu sefer daha kolay olmuştu çünkü içimde bir katılık, bir soğukluk, acımasızlık vardı. Aslında bu sefer uyuşmuş gibiydim. Pişmanlık, aşk acısından daha ağır bastığı için, içim katılmıştı.
Bu katılık, yaz sonuna kadar beni değiştirmiş, Cihan gibi alaycı, soğuk birisine dönüşmüştüm. Acılar insanı değiştirirmiş, çok doğru. Volkan gibi geceleri gezip, gündüz şirkette çalışır olmuştum.
Bu hallerim annemi ve babamı rahatsız edip, üzse de bana bir şey belli etmemeye çalışıyorlardı. Bu arada Cihan yarı yaşında (tamam abartmış olabilirim ama kız taş çatlasın 22 yaşındaydı, onun deyimiyle ona göre çocuktu) bir kızla davetlerde boy gösteriyordu.
İşte böyle bir davette yanımda Burak varken karşılaştık. Burak benim biricik arkadaşım, kankam, Gözde Teyzenin oğluşu bir iki seneliğine İstanbul'a dönmüştü.
Hacker olmama yardım eden kişi oydu aslında. Bana programları ve kullanmayı, o öğretmişti. Sonra Burak bilgisayar yazılımcısı olurken, ben mimar olmuştum. Şimdi Türkiye'ye iş için dönmüş ve benim değişken hallerimi fark edip her yere benimle beraber gelmeyi adet haline getirmişti. Bir nevi korumalık yapıyordu bana. Bedenen değilde ruhen. O da en az benim gibi yaralıydı aslında.
Türkiye'ye gelirken kız arkadaşınıda getirmek istemiş, kız kabul etmediği gibi üstüne "iki yıl çok uzun, birbirimize haksızlık etmiş oluruz" deyip, Burak'tan ayrılmış. İlk geldiği zamanlarda çok üzgündü o da en az benim kadar ama beni gördükçe kendi derdini unutup beni toparlamayı seçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Gelen Aşk Çocuklar (#Tamamlandı)
Ficción General(5. Hikaye) Geç Gelen Aşk'ın, Bu Defa B'aşk'a'nın ve Geçmişten Gelen Rüzgar'ın çocukları bir hikayede buluştular. Deniz, Peri, Kumsal, Berdan, Baran, Yosun ve diğerleri. Nermin, Demir, Perihan ve Berzan koca koca insanlar olmuşlar. Bakalım onların...