Eiji Köken

316 35 58
                                    

Medya: Eiji 7 yaşında:)

Eiji'nin dilinden...

Ben doğduğumda farklıydım. Annemden, babamdan ve diğer üç kardeşimden. Siyah saçlarım ve kahverengi gözlerim yoktu. Buğday tenim de... Kar beyazı saçlarım vardı. Gökyüzü mavisi gözlerim, kaşlarım hatta kirpiklerim bile beyazdı. Annem beni hiç kabullenmedi. Kardeşlerim tarafından dışlandım. Okulda hiç arkadaşım olmadı, olmaya çalışan hatta konuşanlar bile dışlandı. Evet hayatım, çirkin ördek masalına benziyor. Bu yüzden bu masalı çok seviyorum. Kendimi görüyorum:")

Bunca şeye rağmen beni hayata bağlayan bir kişi vardı, babam. Okul birinciliklerimde, madalya törenlerimde, mezuniyetlerimde hep yanımda olan tek babamdı. Hatta bir çocuk vardı... Dışlanmışlarla oynayan. Ben ve Hiroshi. Bizlerle oynayan bir çocuk vardı. Siyah saçları, kırmızı gözleri vardı. Sağ çenesinde de bir ben... Adı Tenko'ydu, asla unutmam! Hiroshi kahraman olmak isterdi. Adında da 'Hiro' geçtiğinden, ona Hiro diye seslenirdik. Her gün biz üç kişi kahramancılık oynardık. O kadar eğlenirdim ki bir an kendimi değerli hissederdim ama her akşam eve geldiğimde yemek yemezdim, vermezlerdi. Babamın işten gelmesini beklerdim ve o bana yemek yapardı. Aslındaa yemek yapmasına ben yardım ederdim çünkü pek iyi yemek yaptığı söylenemezdi.

Ben 5 yaşındayken, annem artık beni daha fazla görmeye dayanamadığını söyledi. Bunca zaman sabır etmiş ama daha fazla ayak altında dolaşmamamı isremiyormuş. Bana el kaldırdığında babam yetişmişti. O gece o kadar büyük bir kavga oldu ki benim yüzümden sanıp güngür güngür ağlamıştım. Belki de öyleydi, benim yüzümdendi. İşte o zaman annem, babama bir seçenek sundu; ya annem ve kardeşlerimi seçecekti yada beni... Babam annem ve kardeşlerimi şeçti. O gün bu evde kaldığım son geceydi. Tenko'ya ve Hiroshi'ye veda edememiştim. Belki de tek üzüldüğüm şey buydu.

O günün sabahı yurtta uyandım. Hiçbir şey değişmedi, çalışmaya devam ettim. Yine başarılarla ve birinciliklerle tamamladım ama bir sorun vardı, yalnızdım. Ben 14 yaşındayken, bir gün evlat edinmek için bir aile gelmişti ve benim gibi albinolu bir kızı sevmişlerdi. Ben emin değildim çünkü... aile neydi? Beni evlat edinen aile çok kuralcıydı ve saygınlığı vardı. Benim için alışmak çok zordu. Yanii yemek masasında yemek yemek, kendime ait bir odamın olması ve benimle birlikte oynayan bir üvey kardeşim olması çok alışmadığım bir şeydi. Her ne kadar kuralcı bir ailem olsa da haftada iki kez film gecemiz olurdu, sinemaya giderdik ve lunaparka... O kadar güzel zamanlardı ki!

Ailem ile birlikte gittiğim bir tiyatrodan dönerken arabamız uçurumdan yuvarlandı ve bir tek ben kurtuldum. Yine yalnızdım. Koskoca bir miras vardı üzerimde. O zamanlar umrumda olduğunu sanmıyorum. Yıllarca yalnız geçindim, senelerce. Hatta bir aralar lanetli olduğumu düşündüm. Lanetli miydim?

Ben 19 yaşındayken, artık meslek seçme zamanım geldiğinde istediğimi seçebilirdim. Çünkü puanım hepsine yeterdi. Doktor, mimar ve öğretmen olabilirdim ama ben dedektif olmayı seçtim. Dedektiflik tam bana göreydi, gizemler ve suç olaylarına ilgim vardı. 20 yaşında Naomasa Tsukauchi adında bir dedektifin stajyeri olarak başladım. Tsukauchi benden tam olarak 7 yaş büyüktü. Ben de dedektiflik kariyerimde yüksek rütbeler kazandım. Benim de stajyerlerim oldu:)

Zaman geçtikçe Tsukauchi'ye karşı farklı duygular beslemeye başladım. Benden büyük olması hiçbir zaman umrumda olmadı. Neden olmalıydı ki ?!? 21 yaşında ona bir gece ansızın açıldım ve onun da beni sevdiğini öğrendim. Eheh bu çok... Güzeldi! Tsukauchi ile çıktığımda ona en büyük hayalimi açıkladım; bir kız çocuğumun olmasını isterdim. Onun hayatı asla benim hayatıma benzemeyecekti. Onun bir odası olacaktı, benim hep istediğim ama hiç sahip olamadığım o pembe papuçlardan alacaktım. Kızımın bir eksiği olmasına izin vermeyecektim, ben iyi bir anne olacaktım. Tsukauchi de bir kızının olmasını istiyormuş, adını da Yuui olmasını istermiş. Aklımda bir ad yoktu ve Yuui adı... Güzel bir isimdi. Buna tamam dedim. O kadar güzel hayaller kuruyorduk ki. Zaten nişanlanacaktık...

Bir aralar haberlerde çok duyulan bir isim vardı; Tomura Shigaraki. Bu adamın ismini duymak bile benim tırsmama neden oluyordu. Bir gün evin ihtiyaçlarını almak için Tsukauchi ile birlikte markete gitmiştik ve markette o da vardı, Tomura Shigaraki'de... Marketi birbirine katmıştı, ben ve Tsukauchi o zaman sivilleri korumaya çalışırken beni kendine çekmiş ve boynuma yapışmıştı. Beni rehine olarak aldığında Tsukauchi'nin surat ifadesini hatırlıyorum. Bembeyaz kesilmişti ve ne yapacağını şaşırmıştı.

O gece beni üsslerine götürdü. 'Nasıl getirirsin bu kadını?', 'salak mısın Shiggy?', 'derdin ne senin' diyorlardı herkes. Yaklaşık bir hafta kaldım onlarla. Hatta kaç kere kaçmaya çalıştığımı hatırlamıyorum! Hahahah! Benimle ilginenen oydu, mavi saçlı ve kırmızı gözlü olan Tomura Shigaraki'ydi. Hatta bazen biraz fazla yakınlaşmamız olmuştu ama ben hep kendimi tutmuştum. O kadar rahat birbirimizle konuşuyorduk ki sanki, çocukluk arkadaşıymışız gibi...

Ona kendimi çok yakın hissediyordum. Sanki o Kötülüğün Sembolü, ben de onu yakalaması gereken dedektif değilmişiz gibi yakındık. Hatta... Fazla yakındık. Ne zaman yakınlaşsak 'bunu Tsukauchi'ye yapamam!' diyordum kendime. Tutuyordum kendimi. Tomura Shigaraki o son gün bana 'beni hatırlıyor musun?' dediğinde beynim allak bullaktı. Kim olabilirdi ki? Kendisinin 'Tenko' olduğunu söyledi... Benim tek arkadaşım... Çocukluk arkadaşımdı. Onun nasıl bu hale geldiğine anlam veremedim, şimdi bile edemiyorum. Bana kendimi bırakmamı söylemişti, bu konuda o kadar tereddüt ediyordum ki... O son gün, son gece istiyor muydum, istemiyor mudum bilmiyorum ama kendimi sağdece ona bıraktım...

Çok ilginç... O sabah kendimi evimde buldum. O geceden sonra tek başıma... Bir hafta geçmişti rehin alınalı. Büroya gittiğimde Tsukauchi'nin beni görmesi ve bana sarılması bir olmuştu. O zaman utanmıştım. Benim ifademi aldılar ve üssü hatırlayıp hatırlamadığım konusunda ise hatırlamadığımı söyledim. Gerçekten de bilmiyordum. Tsukauchi'ye bundan sonra mesafeli yaklaştım. Çünkü ben onun gibi birini hak etmiyordum.

Haftalar sonra büroya bir villain getirildi. O kadar tehlikeli olduğu söyleniyordu ki kahramanlar ona dokunmak bile istemiyorlarmış. Onun dosyasından sorumlu olduğumu öğrendiğimde tüylerim diken diken olmuştu. Beni ürkütüyordu ve çok tırsıyordum. Olanlardan sonra bir de dosyasına mı bakacaktım? Dosyayı başkasının üstlenmesini istemiştim amirimden ama kimsenin boş olmadığını ve bir tek bana kaldığını defalarca tekrar etti. Tomura Shigaraki'nin dosyasından ben sorumluydum...

Dosyayı tamamlamak için her gün her zaman yanına iniyordum. İfadesini kelimesi kelimesine yazıyordum dosyaya. Aramızda hiçbir şey olmamış gibi, iki yabancı gibi... Tsukauchi'ye o kadar uzaklaşmıştım ki benimle zaman geçirmek istediğinde hep meşgul olduğumu söyleyip bir şekilde bahanne buluyordum.

Üzüldüğümde, mutluluğumda ve yaşadığım ilginç olayları hep ona anlatırdım. Onun yanında ağlar, onun yanında mutlu olurdum. Tomura'ya, gerçek adıyla hitap ederdim. Ona Tenko derdim...
Nakil günü ya Tsukauchi'yi ya da Tenko'yu seçecektim. Benim seçimim Tenko'ydu. Evet, hayatım değişti... Sonrasında neler olduğunu biliyorsunuz. Nasıl hastanelik olduğumu nasıl geri döndüğümü ve nasıl... ihanet ettiğimi.

Tsukauchi bana karşı sonsuz bir şey hissediyor; ya öfke yada sevgi... Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da Tsukauchi'ye yaptıklarım kendim asla affetmeteceğim...

...

Not: Burada anlatılan olaylara karşı Eiji haksız falan diye düşünmeyin. Burada anlatılan olaylar Eiji'nin gözünden ve arada nasıl olaylar olduğunu bilmiyoruz. Sağdece hızlandırılmış bir anlatım bu. Yani bunun daha Tomura'nın gözünden hatta Tsukauchi'nin gözünden bile görmek lazım, tam anlamıyla bir yorum yapabilmek için.

Sizi seviyoruum!
♡♡♡

KAIRA  [BNHA]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin