Vazgeçmekle devam etmek arasında çok ince bir çizgi vardır, yaşam ve ölüm arasındaki çizgiyle aynı boyuttadır benim için. O ipi koparıp yoluna devam etmek ya da o ipi boynuna dolayıp kendini uçurumdan sarkıtmak senin seçimindir. Ben mi? Bense yıllardır o ipi bileğime dolamış hayattan yiyeceğim tekmeyi bekliyordum. Belki bir gün ben de cesaretlenip o ipi boğazıma dolardım yine umut ediyordum.
Kafamı iki yana sallayarak derin bir nefes çektim içime. Kafamı toparlamak zorundaydım. Bir şekilde devam etmek zorundaydım. Hayata yenik düşmek için daha çok kazık yemem gerekiyordu. En azından ben böyle düşünüyordum.
"Yine ne düşünüyorsun tavşan çocuk?"
Hanse yüzündeki muzip gülümsemesiyle elindeki soğuk suyu önüme bırakarak yanıma oturdu. Yarısı sarı yarısı siyah olan saçları, dudağındaki piercingi, açık yakasından gözüken dövmeleriyle kenardan bakan birisi korkunç göründüğü söyleyebilirdi ama gerçek hayatta tanıdığım en tatlı insandı.
Önüme bıraktığı sudan birkaç yudum içerek suyu tekrar kendisine uzattım. "Bugün hangi takım kazanacak diye düşünüyorum. Bu zamana kadar hiç bir oyun kazanamadığımız için belki bir mucize olur. Bu sefer de kaybedersek koç bizi sahaya direk diye dikecek."
Söylediklerim Hanse'nin uzun bir kahkaha atmasına sebep olmuştu. Gülümsemesi o kadar içtendi ki gülümsemeden edememiştim.
"Açıkçası, bundan sonra hayatımı direk olarak geçirmek istemiyorum o yüzden elimizden geleni yapmak zorundayız. Pek bir şansımız olmasa da kaybetsek dahi bileğimizin hakkıyla kaybettik deriz."
Serseri bakışlarla kolunu yukarı kaldırıp olmayan kaslarını göstermeye çalışınca hafif bir şekilde koluna vurarak geriye yaslandım. "Kaybetmek kazanmanın kardeşidir diyorsun?"
"Aynen öyle diyorum tavşan çocuk."
Bizim üniversitemizle Yeonjun'un okuduğu üniversite her ay en az iki kere maç yapardı. Hiçbir ödül ve ya yarışma olmamasına rağmen yıllardır süren bu maçlar neden vardı hala anlamış değildim. Yıllardır devam eden bu düşmanlık iki koçun birbirine karşı olan düşmanlığından geliyordu orası kesin ama iki koca adamın çocukları yaşında olan bizi her seferinde koyun sürüsü gibi ortaya atması da pek akıl karı değildi. Yıllardır kaybetmesine rağmen her ay oynamayı kabul eden canım üniversitem ve onun rektörünün de pek aklı başında biri olduğunu düşünmüyordum.
Her maçın sonunda birbirine giren iki takım, ağızı burunu dağılmış bizler ve parmağını dahi kıpırdatmadığı halde güzel dövdük diyen canım koçum grili hayatımın vazgeçilmezi olmuştu.
Hanse bacağının tekini bacağıma atarak yüksek sesle ofladı. "Babam bu seferde dövülüp gelirsen o dudağındaki demiri müsait yerlerine montelerim dedi tavşanım. Hayatım söz konusu. Beni kollarsın dimi? Yüzüme vururlarsa önüme geçersin dimi?"
Yalvaran bakışlarla yüzüme bakarken, hafif gülümsemeyle kafamı iki yana salladım. Dövüleceğine o kadar emindi ki benden yardım dileniyordu.
"Bir laf vardır dostum duydun mu?"
"Hangi laf tavşanım?"
"Kelin merhemi olsa kendi kafasına sürermiş lafı canım dostum."
Bir kaç saniye yüzüme boş boş baktıktan sonra gözlerini devirerek elindeki suyla kafama vurdu. Ben nefesi bile kendim için alamıyorken adam benden yardım istiyordu. Ne güzel hayat ama.
"Geçen defa elimdeki sandalyeyi çocuğun kafasına geçirecekken önüme geçmeseydin şu an onların hepsi bizden korkuyor olurdu. Hepsi senin suçun pis tavşan. Bakma bana öyle, yalan mı? Ne güzel karpuz gibi yaracaktım çocuğun kafasını."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nepenthe / YeonBin
FanfictionBazen insan görmemesi gereken bir şeyi gördüğü için, bazense görmesi gerekirken her şeye kör olduğu için kaybediyordur... Taegyu #1 23.11.20 Hanse #1 Yeonjun #1 ...