Peri masalı-Bölüm9

1.2K 162 170
                                    

Her insan elinde bir kalem ve bir defterle birlikte doğar. Belli bir yaşa kadar ailen, etrafın tarafından çizilip bozulan hayatın, bir yaştan sonra kendi hikayenin yazarı olmaya başlarsın... diye düşünürdüm. Yanılmışım. Tamamen yalanmış.

Eğer gerçekten öyle bir şey olsaydı herkesin hayatı peri masalını andırmaz mıydı? Herkes kendi hikayesinin prensi veya prensesi olmak istemez miydi?Öyle olsaydı çok güzel olmaz mıydı?

Her insan en başından beri yazılmış bir hikayenin baş kahramanı oluyordu. Her insan geride bırakılan bir hikayenin önünde kendi bacağından asılıyordu. Yok diyemiyorsun. Dur diyemiyorsun. Daha fazlasını istemiyorum, kaldıramıyorum demene izin vermiyorlardı. 

Sonbaharda dalından kopup düşen yaprak,özgür olduğunu düşünüp ordan oraya savrulurken, mutluluğunu içine sığdıramazken, bir anda bir insan ayağının altında ezilerek her şeyin sadece kısa bir hayal olduğunu anladığı o zaman diliminde yaşıyordu her insan.

Buz gibi havaya rağmen içimi yakıp kavuran bu ateş, ortamdaki sessizlik, ellerimin arasındaki yarısı içilmiş bira ve yanı başımda oturan, içi hayal kırıklarıyla dolmuş çocuk bu hikayenin yıpranmış objeleriydi.

"Biliyor musun Soobin, kardeşim aynı bana benziyor. Yüzündeki muzip gülüşünden tutmuş simsiyah saçlarına kadar. Her şeyiyle benim kopyam." 

Geldiğinden beri ağzını açıp tek kelime söylememişti. Ne de doğru düzgün yüzüme bakmaştı. Hayal kırıklığıyla utanma duygusu birleşince kocaman bir uçurum oluyordu insanın hayatının ortasına. O uçurumun yanından geçip gitmek veya oradan aşağı atlamaksa sana kalıyordu.

"Biliyorsun, hayatım boyunca hep bir kardeşim olsun istemiştim. Bana abi diyen, sürekli etrafımda koşan minik ayaklar görmek istemiştim. Şimdi o minik ayaklar, abi diyen ses içime öyle bir hüzün bırakmış ki her o sesi duyduğumda midem bulanıyor."

Dikkatlice baktığım yüzünü bir kaç saniye yüzüme çevirmiş, tekrar önüne dönmüştü. O bir kaç saniye bile harabeyi görmeme yetmişti. Yıllardır ev sahipliği ettiğim harabenin artık yeni bir ortağı vardı. 

Elimdeki biradan bir kaç yudum alarak yanıma bıraktım. Sönmüyordu. Kaç yudum alarsam alayım bu ateş sönmüyordu. Sönmeyecektide.

"Nasıl öğrendin?"

Dik duruşuma rağmen fısıltılı bir şekilde çıkan sesim kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Yenik düşmeyeceğime, ona güç olacağıma kendi kendime söz verdiğim halde unutulmuş sözüm bir yalancı olduğumu tekrar hatırlatmıştı bana.

"Tatile gittiğimiz gün, cebinde kendi telefonu dışında bir başka telefon daha buldum. Diğer ailesiyle iletişimde kaldığı telefon. Mesajlar, fotolar, videolar. Hepsi tek tek gözümün önünden akıp gitti. Fotoğraflardaki samimi aile pozlarını gören, ikinci ailesi biziz sanırdı."

Alaycı sesiyle birlikte yüzünü buruşturarak elindeki birasının hepsini tek dikişti içmişti. Her kelimesi nefretle harmanlanmıştı. Her kelimesi bir ok gibiydi. Ve hedefine bakmadan etrafa fırlatıyordu. 

"Ne kadar düşünürsem düşüneyim anlamıyorum. Sen de biliyorsun annemin onu ne kadar çok sevdiğini. Her zaman onu destekleyen bir eş olduğunu. Ben...bense kötü bir çocuk değilim. Sen de biliyorsun Soobin. Neye hayır dedilerse diretmedim. Basketbol oyna dediler oynadım. Okumak istemediğim halde kitap oku dediler okudum. Biz ona ne yaptık? Ben ona ne yaptım Soobin?"Kısılan sesiyle birlikte başını aşağı eğmişti.

 Ben ona ne yapmıştım. Yıllarca kulaklarımda susmayan bu ses, şimdi onun diline yuva kurmuştu.Birkaç sene önce bu hikayede yanlış yapan kişi sen değildin diye bulduğum cevabı kim bilir o ne zaman bulacaktı.

Nepenthe / YeonBinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin