Sefil -Bölüm10

1.1K 146 79
                                    

Ucu bucağı olmayan yemyeşil ağaçların, gökyüzünde uçan kuşların sesini, kenarda ağaca yaslanıp şarkı söyleyen o küçük çocuğu hayal edin. Kenarda akan buz gibi suları, serin havayı düşünün. Cennet değil mi? Şimdi o hayatın arka perdesine yavaş adımlarla adımlayın ve o perdenin arkasındaki gerçek dünyaya bakın. Gördünüz, değil mi?

Şimdi verilen sözlerin tutulmadığı bir dünya düşünün. Çamur sürülen hayalleri, bırakıp gidilen insanları, yarım bırakılan hayatları hayal edin. Ya da hayal etmenize gerek yok. Oturun ve kafanızı kaldırıp gerçek hayata bakın. Gördünüz değil mi?

Bundan iki yıl önce görmüştüm onları. Birbirlerine sarılıp, sevgi sözcükleri fısıldarken bir kez daha kalbimin aynı yerden çatladığını hissetmiştim. Donmuş bedenimle birlikte buz tutmuş elimden tutarak onları izleyen çocukluğum bir kez daha hissetmişti içindeki burukluğu. Bir babanın ihanetini bir kez daha kendi gözleriyle görmüştü.

Tüm gücü çekilmiş gibi onları izlerken hiçbir şey yapamamıştı. Eğer yapabilseydi sevdiği için aldığı doğum günü pastasını yüzlerine fırlatırdı. Sen de mi? Sen de mi aynı iğrençliği yapıyorsun demek isterdi. Biricik oğlunun doğum gününde ne yapıyorsun burada diye yakasına yapışmak isterdi ama kıpırdayamadı ve sadece izledi.

Zaten kıpırdayamadığı için an gözleri o adamla kesişmemiş miydi? O an tüm kanının çekildiğini, yanındaki kadını aceleyle bir taksiye bindirip gönderdikten sonra korkak adımlarla yanına geldiğini kıpırdayamadığı için görmemiş miydi?

'Söyleme' demişti, bırakacağım, halledeceğim demişti. Geçici bir heves olduğunu, ailesini çok sevdiğini, eğer Yeonjun'u gerçekten seviyorsam saklayacağımı söylemişti.

Susmayacaktım, ne olursa olsun Yeonjun'a söyleyecektim ama o gün söylediği son sözleri yüzünden iki yıldır o görüntüleri kalbimin karanlık odasına kilitlemiştim. 'Eğer, ailemin ailen gibi olmasını istemiyorsan gördüklerini unutursun. Yeonjun'un da senin gibi sefil bir hayat sürmesini istemiyorsan ağzını açmazsın. Eğer sen susarsan, ben de en kısa sürede bitireceğim' demişti. Ben de o gün sevdiğim adamın hayatının benimki gibi sefil olmaması için bir kederi daha koynuma alıp büyütmeye başlamıştım. Ve sefil hayatım en sefil duygunu iki yıldır kendi içinde büyütüyordu. Ama ne yazık ki yine bir yalana inanmıştım.

"Hyung, yine ne düşünüyorsun?"

Sırtımdaki elin varlığıyla irkilerek eğdiğim kafamı kaldırıp endişeyle yüzüme bakan çocuklara çevirdim. Kai ve Beomgyu ne olduğunu anlamaya çalışırken, kendimi gülmeye zorlayarak "Yok bir şey, öylesine düşünüyordum," diye mırıldandım ve yürümeye devam ettim. Bazen aklımdaki düşünceler o kadar yoğun oluyordu ki zaman kavramını unutuyordum. Nerdeyim, kiminle, nerede ne yapıyor olduğumu bir an aklımdan çıkarıyordum.

O kadar fazla anı taşıyordum ki ruhumun en derinlerinde bir yerden sonra çoğunu silmeye başlamıştım. Yenilerine yer açmaya çalışırken, siliverdiğim anılarımın arasından sevdiğim insanların anılarını tekrar çekip gün yüzüne çıkarmaya çalışıyordum. Bazense hiç öyle anlara sahip olmadın sen diyerek yoluma devam ediyordum.

"Hyung, gerçekten iyi misin? Çok yorgun görünüyorsun. Şu sıralar sen ve Yeonjun hyung için çok endişeleniyoruz. Elimizden bir şey de gelmiyor. Her şey yolunda dimi? Bir şey olursa bize de söylersiniz?"

Yüzümdeki zoraki gülümseme küçük ama bir o kadarda samimi gülücükle yer değiştirmişti. Boşta kalan elimi kaldırıp Beomgyu'nun saçlarına koyup okşayarak "Söyleriz tabii ki de," dedim bu sefer Kai'nin saçlarını okşayarak. "Şu sıralar Yeonjun da ben de biraz çok değil azıcık yorgun hissediyoruz kendimizi ama en kısa sürede tekrar eski halimize döneceğiz."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten. Hem siz bunları düşünmeyin ve derslerinize odaklanın. Tamam mı? Biz her zaman yanınızdayız."

Başlarını sallayarak yürümeye devam eden çocuklara kısa bir bakış atarak ben de yürümeye devam etmiştim. İnsan zorlandığında yanı başında birisini istiyordu hep. Bense umut arıyordum. O yanı başımda duran kişide küçücükte olsa bir umut ışığı arıyordum. Olmamasına rağmen...

"Hyung, böyle gidiyoruz ama hyungun ailesi rahatsız olmaz dimi?" Kai soğuktan kızaran minik burnunu omuzuna sürterek ısıtmaya çalışırken, bir yandan da meraklı gözlerle yüzüme bakıyordu.

"Ailesi arkadaşlarıyla bulaşacaktı. Evde Yeonjun dışında kimse yok. O yüzden rahatça yemeğimizi yiyebiliriz."

Çoktan girdiğimiz apartmanın merdivenlerini yavaş bir şekilde çıkarak Yeonjun'ların kapısının önünde durmuştuk. Beklemeden kapıyı çalan Beomgyu sürekli acıktığını söylerken, Kai de kolundan tutarak sakin kalmasını söylüyordu. Onların bu hali gülümseme sebep olunca, aniden açılan kapıyla yüzümü endişeyle yüzümüze bakan Yeonjun'a çevirdim. Zoraki gülümsemeyle "Siz miydiniz?" diye mırıldanınca kaşlarımın istemsizce çatılmıştı.

"Birini mi bekliyordun?"

Sorumla birlikte ellerini sallayarak "Hayır, hayır," diye istemeden sesini yükseltince, çatılan kaşlarım iyice çatılmıştı. "Haber vermeden geldiniz ya o yüzden şey yaptım."

"Ne yaptın?"

"Şey yaptım?"

"Ne yaptın?"

"Ya şey işte..."

"Yeonjun ne karıştırıyorsun?"

Sorumla birlikte gerilen yüzü iyice gerilirken, tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki aniden kapının arkasından çıkan kız, elini Yeonjun'un koluna dolayarak "Arkadaşların mı geldi Yeonjunah?" diye yüksek sesle konuştu.

Bakışlarım kız ve ne yapacağını şaşırmış bir şekilde yüzüme bakan Yeonjun'un yüzünde gezinirken burada ne halt döndüğünü anlamaya çalışıyordum.




Kısa bir bölüm oldu ama diğer bölümü yazabilmem için bu gerekliydi. Umarım sorunlarınız bu sefer net cevap almıştır. Geçen bölüm Soobin'e sövenler, çocuğum masum sakin olur musunuz?

Ayrıca önceki bölüm niye ağlıyordunuz? Ya resmen cenaze töreni yapmışsınız. Yavrularım, göz yaşlarınızı tutun. Bu bölümler için ağlayacaksanız diğer bölümlerde ne yapacaksınız? Sakin olun sakin. Ben ağlayın diyene kadar tutun yaşlarınızı.

Bu arada Sobinim yavrum, çocuğum MC olmuş. Kurban olsun bu kız sana. Gurur duyuyorum seninle tavşan yavrum. Yesin seni nenen modunda geziyorum dünden beri. Duygusal bir topum.

Neyse, haydi, bYe.

Nepenthe / YeonBinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin