Bölüm şarkısı: Bts- Life goes on
Sisli sabahın köşesinden doğmaya çalışan güneş ışıklarının eteğindeki soğuk esinti gibi, ruhun sarsıldığı günleri geri bırakmış gibiydim. Neler olacaktı başlıklı bilinmezlik her zamanki gibi oturduğu yerden yüzüme bakarken, sadece, tamam, sen orada bekle, ben yürümeye devam edeceğim diyordum.
Geçmiş bana ne vermişti diye defalarca sorduğum sorularım, göğsümde yatan adam mıydı karşılığı bilmiyorum ama cevap o değilse bile ben onu seçiyordum. Yanlış şık yoktu benim için. Onun olduğu tek yanlış bir şık yoktu. Sadece oydu işte. Yıllar önce topunu uzatarak benimle oynar mısın diye soran çocuktu. Bazen sinirli, bazen heyecanlı ama çoğu zaman sevgi dolu adamdı. Bendim o. Benim canımdı. Ruhumdu. Ama en önemlisi geleceğimde yanımda olmasını istediğim kişiydi.
"Soobin?"
"Hmm?"
Duvara diktiğim gözlerimi aşağı indirerek yüzüne bakmaya çalıştım. Yüzünü çıplak göğsüme yaslamış parmaklarımla oynarken, "Biraz konuşalım m?" diye mırıldandı sakince. İçimdeki heyecanla birlikte var olan duygunun ismi neydi ki? Korku? Huzursuzluk? Yoksa sadece hiçlik?
"Konuşalım bal ses. Ne konuşmak istiyorsun?"
Göğsümdeki yüzünü biraz daha aşağı eğerken derin bir nefes aldı. "Olanları. Geride kalanları. Son 3 ayı. Ve önemlisi söylediklerimi."
Yanımda duran elimi kaldırıp saçını okşayarak "Konuşalım Yeonjun, konuşalım. Zaten bir şekilde konuşulmalıydı bunlar ama önce beni dinle sonra istediklerini söyle olur mu?" diye sordum onu biraz daha kendime çekerken. Sadece kafasını sallayıp kollarını sıkıca vücuduma sardı. Bakışlarım omuzlarına kayarken sesli bir nefes verdim. O kadar zayıflamıştı ki kemiklerini sayabilirdim. İşte bu huyundan gerçekten nefret ediyordum. Ben etrafta olmadığım sürede kendine bakmazdı. Ne kendini, ne bedenini düşünürdü. Belki de onu bu rahatlığa ben öğretmiştim. Vaktinde kendisinin yapması gerekenleri öğretseydim şu an böyle küçük bir adam olmazdı.
"Her şeyden önce sana yalan söylediğim için özür dilerim. Biliyorsun, yalanlardan nefret ederim. Pembesi, siyahı. Farketmez benim için. Her rengine karşı körümdür. Ama söz konusu sen olunca bazen lal, sağır, kör olabiliyorum. O gün, onları görünce sana gelip söyleyecektim her şeyi. Üzülürdün ama biliyordum, kabullenirdin. Üzülürsen bile ben vardım yanında. Sen annene bakarken ben sana bakardım diye düşündüm o küçücük zamanda. Ama yapamadım işte. Galiba bir anlık cesaretle dolup taşan düşüncelerden sonra, cesaretim bir balon gibi söndü. Ya da kendime güvenemedim işte."
"Gözümün önüne gelen sen, kalp acımdan daha ağır bastı. Kendimin yerinde seni görmek tam bir azapken, seni babasız bırakmak daha zalimce geldi bana. Babanın da söyledikleri üzerine eklenince omuzlarım iyice çöktü. Sadece inandım işte. Her şeyi düzelteceğine, sana, annene geri döneceğine inandım. Bilemezdim ki pembe yalanın arkasında sakladığı gerçeğin rengi siyahmış. Sen bana babam annemi aldatıyor deyince kendi yalanım döküldü ayaklarımın önüne. Ondan sonra da zaten annem gözlerini açınca söyleyecektim ama sen benden önce öğrenmiştin."
Yalanlar bazen o kadar parlak, canlı olurdu ki anlamına bakmadan güzelliğine kapılıp giderdin. Sana karşılığında ne vereceğini bilmeden elindekileri eline bırakırdın. Karşılığında ya hiçsizlik alırdın, ya da o hiçsizliğin anlamı sen olurdun. Kocaman bir boşluk olurdun. İçi boş olan kuyunun kimseye yararı olmazdı ya senin de ondan bir farkın kalmazdı. Yürüyen bir hiçlik olurdun.
"Ben...ben çok düşündüm senden sonra. Ben Soobin'e böyle bir yalan söyleseydim Soobin beni affeder miydi diye çok düşündüm. Ama her cevap Soobin kendine kızardı ama sana kızamazdı oldu. Her cevapla birlikte o güne biraz daha solmaya başladım. Sonra söylediklerim geldi aklıma. Öldüm. Yaşayan bir ölüydüm. Bir tek onları hatırlıyorum mesela. Benden sonra ne yaptın diye sorarsan emin ol hatırlamıyorum. Kendi söylediklerim dışında hiçbir şey hatırlamıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nepenthe / YeonBin
FanfictionBazen insan görmemesi gereken bir şeyi gördüğü için, bazense görmesi gerekirken her şeye kör olduğu için kaybediyordur... Taegyu #1 23.11.20 Hanse #1 Yeonjun #1 ...