Yirmi dokuz

9.8K 676 141
                                    


Can

Neredeyse bir saat süren yolculuktan sonra taksiciye 20 lirayı uzatıp kendime kendime homurdanıp evin önüne ilerledim, hayır buraya gelen otobüste yoktu ki anasını! Dağın başında bir evdi resmen! Bu çocuğu görmek için bu kadar yol geliyor olmam halime gülmekle sinirlenmek arasında gidip gelememe sebep oluyordu.

Ama işin gerçeği o buna değerdi.

Evin önüne geldiğimde benimle eş zamanda da Deniz görünmüştü merdivende. Her zamanki rahat haliyle yavaş yavaş kapıya geldi, yine siyah bir eşofman ve kolsuz beyaz bir tişört giymişti. Gözüme o kadar çekici geliyordu ki amcasının evde olduğunu bilmesem üzerine atlardım.

Gerçi daha birkaç gün önce onun duşunda sevişmiştik.
O anlar gözümün önünden geçerken sıcağın daha da katlanılmaz olduğunu hissettim.

Kapıyı açtığında hala ona baktığımı fark edip içeri girdim, o da bir şey söylemeden yukarı çıkmaya başlamıştı. Sanırım kafası atan bir ben değildim.

Acaba onun derdi neydi?

Evet buraya kafam atarak gelmiştim, birkaç gündür kafami projeden kaldırmamıştım ama bu sefer burada değil bizim çocukların evinde kalmıştım. Onların da yardımına ihtiyacım olmuştu ve bu sürede Deniz'le hiç görüşememiştik.

Odasının olduğu kata geldiğimizde durmadan bir üst kata çıkan merdivenlere yöneldiğinde bir an duraksayıp sonra onu takip etmeye devam etmiştim. Tekrar gökyüzünü gördüğümdeyse afallayarak etrafımı izledim, evi de kendisi givi sürprizlerle doluydu.

Üçüncü kat olduğu için her yeri tepeden gösteriyordu, neredeyse şehri bile görebiliyordunuz. Ve en muhteşemi, her yer ağaç doluydu, sanki neredeyse ağaçlarla aynı boydaymışsın gibi.

"Sevdin mi?"

Sonunda Deniz'in sesini duyduğumda onun da bu ormana ait olduğunu hissetmiştim, aynı onlar gibi, doğal ve huzur verici. Sesindeki tını bile şehirdekilerden farklıydı, sakin, acelesiz telaşsız, huzurlu.

Ve bir ayrıntı daha, geldiğimden beri ilk defa sıcacık bakıyordu bana.

"Sevmek," dedim gözlerimi ağaçlardan ayırmadan, sonra ona döndüm, ağaçlardan daha güzel bir manzaraydı "Az kalır."

Gülümsemesi genişlerken adım adım bana yaklaştı, sonunda dibime kadar girdiğinde ellerini belime sarıp yavaş hareketlerle okşamaya başladı.

"İnsan bu huzura alışınca bir daha eski hayatına dönemiyor, en azından bende öyle oldu."

Ellerim bendrn habersiz yüzüne  çıkmıştı, "Dışarıda çok bir şey kaçırmıyorsun."

Öpmek için uzandığımda kendini geri çekmişti, burnunu yavaşça burnuma sürttü ve ağzıma doğru fısıldadı

"Seni çok geç fark ettim."

Uzanıp dudakları dudaklarımı bulduğunda son birkaç günün yorgunluğunun uçup gittiğini hissettim, tutulan bütün kaslarım gevşemişti.

Büyük bir özlemle dudaklarını çekiştirirken ellerim vücudunu keşfe çıkıyordu aynı zamanda.

Boğuk bir inleme ağzımdan kaçarken dışarıdan gelen araba sesleri gerçek dünyaya dönmeme sebep olmuştu. Kaslarim çatılırken Deniz'den ayrılıp korkuluklardan aşağı baktım.

Siyah bir BMW evin önüne park etmişti ve içinden çıkan adam da aynı seri katillere benziyordu.

"Amcamın sekreteri."

Şaşkınca Deniz'e döndüm "Ne zamandan beri sekreterlerin BMW'si var?"

Yüzündeki gülümseme aşağıdaki adam yukarı bakıp ona el sallayana kadar varlığını sürdürmüştü, Deniz'de adama el sallamış ve adam içeri girmişti.

Too Close  (bxb) - [Tamamlandı]Where stories live. Discover now