Marifet hiç düşmemek değil, her
düştüğünde kalkabilmektir, demiş Konfüçyus.Düşmüştüm. Çukura, bataklığa. Neresiydi bilmiyordum ama bir yere düşmüştüm işte. Ama sorun şu ki kalkamıyordum. Dizlerim yırtılmış, kanamıştı. Ellerime taşlar batmıştı. Kimse yoktu çünkü karanlıktı her yer. Karanlık olmasa da kimse olmazdı büyük ihtimalle yanımda. Beni kurtarabilecek kişi de şu an dizlerimde yatıyordu.
Saatin kaç olduğundan haberim yoktu, telefonum çantamdaydı ve çantam da yurttaydı. Umarım ki saat çok geç olmamıştı, ilk sefer bir şey dememişlerdi ama bu sefer babama dilekçe yazabilirlerdi. Ve bu istediğim son şey bile değildi, sonuçta okumaya gelmiştim buraya eğer babam gece neredeydin diye sorarsa verebilecek bir cevabım yoktu. Annem bile arka çıkmayabilirdi bana. O da bu tür şeylerde çok hassastı, köşeye çekip onunla konuşsam da pek bir şey fark etmezdi.
Sağ elimle yumuşak saçları okşamaya devam ederken başımı geriye yasladım. Uyanalı beş dakika olmuş ya da olmamıştı, saati de bilmiyordum. Sadece etraf karanlıktı, 12 olmaması için dua ediyordum. Telefonum da yoktu ve kimin arayıp aramadığını bilmiyordum. Renjun değil ama Jaemin belki biraz sinirlenirdi, alelacele çıkmıştım sınıftan. Elbette her şeyi anlatmamı isteyecekti.
"Gitme." Bugün dördüncü kez duyduğum şeyle başımı yasladığım yerden kaldırırken o da başını dizlerimden kaldırdı. Yeni kalkmış olmalıydı çünkü az önce baktığımda uyuyordu. Ses vermedim, dirseğinden destek alarak doğruldu ve bana baktı. "Gitmeni istemiyorum." Sesi minik bir çocuğu andırmıştı bir anlığına, olduğum yerde doğruldum.
"Ama gitmeliyim." Kayarak yataktan çıktım ve odaya kısaca göz attım. Pencereden içeri sarı sokak lambalarının ışığı giriyordu, az çok seçebiliyordum yerdekileri. Eşyaları kaldırdım ve eski yerlerine koydum, neresi olursa oraya koydum. Donghyuck yerinden kıpırdamadan beni izliyordu, bu rahatsız hissettirse de umursamayarak yerdeki beyaz tozun paketlerini de aldım.
"Onları ne yapacaksın?"
"Atacağım."Başımı kaldırıp yüzüne bakarak konuştum, çenesi titremeye başlarken derin bir nefes aldım. "Doktora gitmelisin."
"Gittim.""Sonra?" Gözünün alıştığını umarak ışığı açtım, gözlerini kısarken elimdeki çalar saati masaya koydum. "Olmuyor." Hüzün dolu sesiyle konuştuğunda bir an benim de içimi hüzün kapladı, belli etmemeye çalışarak yatağın ucuna, ondan en uzak kısmına oturdum. "Her kriz geçirdiğinde yanında olamam."
Buydu işte.
Tüm yalanım buydu. Biliyordum ki çağırsa yine gelecektim koşa koşa. Kendimi kandırıyordum sadece. Biri karşıma geçip de bana bunları söylese yalan söylüyorsun der bağırırdım, ama şu an bunu yapacak gücüm yoktu. Boynum ağrımaya başlamıştı, acilen gidip ilaç alsam iyi olurdu.
"Gidiyorum." dedim ayağa kalkarak. "Duşa gir, uyu sonra." Derin bir nefes aldım ve yüzüne baktım. Bir şey söyleyecek gibiydi ama söylemedi, sebebini anlamadım. Kendimce iyi olduğuna karar verip odadan ayrıldım. Evin içinde pek oyalanmamaya karar verip olabildiğince hızlı çıktım evden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night Cigarettes
FanfictionAşk nedir Donghyuck? Sevmek mi yoksa sevilmeyi beklemek mi? ⇁ lee donghyuck + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #377 kapak tasarım: @arriaq all rights reserved