Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Çantama sıkıştırdığım oyunla kampüse giriyordum. Hava sonbahara göre daha açıktı, ben de bu havaya uyum sağlayıp renkli şeyler giymiştim. Mor tişört, buz mavisi kot pantolon ve siyah ceketimle güzeldim bence. Donghyuck'un verdiği tişört olan.
Bir ağacın dibinde Jeno'yu görmemle yanına ilerledim. Sırtını ağacın gövdesine yaslamıştı ve dizlerini kendine çekmiş bir biçimde kitap okuyordu. Kaşları çatılmıştı, üzerinde yeşil bir gömlek vardı, benimkinden biraz koyu bir pantolon giymişti. "Selam." Tam karşısında durduğumda başını kaldırıp bana baktı, ardından kitabına dönüp işaret parmağını bir noktaya bastırdı ve tekrar bana baktı. "Selam." Gülümsediğinde çantamın köşesine sıkıştırdığım oyunu çıkardım.
"Al bakalım." Oyunu gördüğü anda ağzı açılırken uzanıp elimdekini aldı. "Ah, teşekkürler. Bendeki oyunlar bitmişti." Gülümseyip iç çektim. "Pekâlâ, ben üzerime düşeni yaptım, şimdi de derse gidiyorum." Sağ elimi kaldırıp salladım ve o da aynısı bana yaparak kitabına döndü.
Merdivenleri geçerken saate baktım, az sonra profesör gelirdi. Sınıfa girerken yine Jeno'yu ışınlamayı düşündüm benim yerime, ama imkânsızdı. Sırama geçtim, Renjun başını kaldıramamıştı bile. Jaemin bana gülümserken Yukhei yanıma yaklaşmıştı. "Daha iyi misin?"
Kaşlarım çatılırken iç çekmişti. "Hendery söyledi, dün bayağı kötü gözüküyormuşsun." Renjun'in klavyedeki parmakları bir anlığında durduğunda başımla onay verdim. Demek Yukhei ile gerçekten de iyi anlaşmışlardı. Yukhei'ye söylediği için kızamazdım, benim için endişelenmişti belki de.
Profesör sınıfa girdiğinde herkes telefonunu kapatırken kitap çıkarma zahmetinde bile bulunmadım çünkü sadece konuşacaktık. "İsimlere inanır mısınız?" Beyaz önlüklü yaşlı profesörün sorusuyla sınıfın çoğu onu reddederken kısmış olduğu gözleri arka sıralarda dolaşıyordu. "İsminin anlamını bilen var mı?"
Herkes ortaya karışık bir şekilde isminin anlamını söylerken profesörün bakışları bende takılı kaldı. "Kang Lena, sen biliyor musun?" Yavaşça ayağa kalkarken başımı salladım. "Evet, ayçiçeği anlamına geliyor." Yüzünde memnun bir gülümseme belirdi, yerime oturacağım sırada tekrar konuştu.
"Gün ışığı ya da güneş anlamlarına da geliyor, aklında bulunsun." Yerime oturduğumda derin bir nefes aldım. Şu sıkıcı dersten kurtulmak istiyordum. Yukhei dersi anıları ve esprileriyle kaynatmaya çalışırken telefonum titreşti, mesaj gelmiş olmalıydı. Başımı kaldırıp profesöre baktım, tahtaya bir şeyler çiziyordu. Sonra saate baktım, dersin bitmesine üç dakika vardı. Başımı eğip telefonuma baktım. Mesaj bilinmeyen numaradandı.
Bilinmeyen Numara: Lena Gelir misin Kendimi iyi hissetmiyorum
Kimsiniz?
Kibar olmak en iyisiydi, kendimden taviz vermemeliydim.
Donghyuck Lee Donghyuck Lütfen Anahtar paspasın altında