18 ; a tiny favor

405 55 41
                                        

5 gün

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

5 gün.

5 gündür Donghyuck'un yüzünü görmüyordum. Ne halde olduğundan da haberim yoktu. Merak etmiyor değildim, ama kalbimi kırmıştı bir kere. Onu düşünmek de istemiyordum bir yandan, aklımı darmadağın edip hayatını yaşamaya devam ediyordu. Bağırıp neden beni öptüğünü sorgulamak istiyordum, yakasına yapışmak istiyordum ama yemiyordu bir yandan da. Bu sefer onun kalbini kırarım diye korkuyordum. Zaten hayatında neredeydim ki? Ya da hayatında mıydım ki? Ne halde olduğunu bilmiyordum, sadece endişeleniyordum çünkü uyuşturucu kullanıyordu ve sonuçlarını düşünmek bile içime korku salıyordu.

Yurdun bahçesindeki banklardan birinde oturuyordum. Elimdeki çikolatayla karnımı doyurmaya çalışıyordum çünkü bedenim inanılmaz bir derecede ağrıyordu, markete gitmek benim için bir işkenceydi. Sebebini bilmiyordum, büyük ihtimalle yaşadığım duygusal değişimlerden dolayıydı. Elbette ki memnun değildim bundan, gün boyu yüzümü buruşturup gezmek imajımı çiziyordu...

Renjun benimle konuşmuyordu zaten, ara sıra Yukhei ve Jaemin benimle konuşmaya çalışıyordu ama pek muhatap olmuyordum onlarla da. Benimle konuştukları için Renjun onlara tavır alabilirdi belki, ne yapacağı belli değildi. Sonumuzun ne olacağını kestiremiyordum, umarım ki sonsuza kadar bu halde kalmazdık.

"Selam zombi." Başımı kaldırırken görüş açıma ilk önce beyaz spor ayakkabılar, sonra siyah bir eşofman, en sonunda da lacivert bir sweatshirt ilişti. Bana gülümsüyordu, ama ben gülümseyemedim ve sadece başımla selam verdim. "Bir şey mi oldu?" Hendery yanıma otururken bitmiş çikolata paketini katlamaya başladım. Aynı şeylerdi işte.

"Aynı şeyler işte." Başını sallayıp bacaklarını ileri uzatmıştı. "Yurda yerleşme kararı aldım. Hatta az önce müdür yardımcısıyla konuştum." Gözlerimi ellerimden çekip yüzüne baktım. En azından yalnız kalmayacaktım, bu da bir şeydi. Ara sıra gidip gelirdim. "Arkadaş bulabildin mi?" Karşıdaki güvenlik kulübesine bakarken gülümsedi.

"Evet, dürüst olmak gerekirse Yukhei çok canayakın biri. Bir de Sicheng ve Chenle var, çok sevdim onları." Gülümsedim, ikiliyle pek yakın değildim ama Sicheng'in çok iyi biri olduğunu biliyordum sadece. Chenle da Sicheng'e göre biraz şeytaniymiş galiba, bildiğim tek şey buydu. İkisi de güzel sanatlardaydı, resim okuyorlardı.

"Sevindim," diyerek sağa uzandım ve elimdekini çöpe attım. Daha konuşacak bir şeyimiz kalmamıştı herhalde, ikimiz de kararmaya başlayan gökyüzünü izlemeye koyulduk. Acaba Donghyuck da benim gibi gökyüzünü izliyor muydu? Son zamanlarda Tanrı'yı düşünmediğimi fark ettim, Donghyuck da düşünmüyordu belki. Ama tanık olduğum kadarıyla o dertlerini Tanrı'ya anlatıyordu, yani şu an konuşuyor olabilirdi onunla.

Yapmıyordu, kendini düşünmüyordu. O kendini düşünmese de onu düşünen biri vardı ve onu da umursamıyordu. Bu kalp kırıcıydı, önemsediğin birinin seni itmesi çok kötü bir şeydi. Sahi onu düşünüyor muydum ki? Tanışalı daha iki ay olmuşken hep aklımdaydı. Ama ben onu düşünürken o beni düşünmüyordu, sadece boş zaman arkadaşıydım onun için belki de.

Night CigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin