30 ; last day

485 59 47
                                    

Üç gündür Donghyuck'tan haberim yoktu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Üç gündür Donghyuck'tan haberim yoktu.

Belki de dediklerimi ciddiye almıştı, benimle konuşmama kararı almıştı. Bu benim için iyi miydi bilmiyordum ama onu görmek istiyordum, fotoğrafı bile yoktu ki bakayım...
Zaten tutarsızın tekiydi, bir dediği bir dediğini tutmuyordu ki. Bir orada bir buradaydı.

Kafeteryada Mei ile birlikte oturuyorduk. Hava diğer günlere göre daha sıcaktı, bu yüzden kazak giymek yerine Donghyuck'un mor tişörtünü giymiştim. Babamdan hala haber yoktu ve dürüst olmak gerekirse aramaya yüzüm yoktu.

Mei önündeki gazozu hafif hafif sallarken ben de boş gözlerle onu izliyordum. Yemek yiyesim yoktu, garip bir şekilde aç hissetmiyordum. Mei ise yarım ekmek gömmüştü karşımda, ona rağmen aç değildim. Bu işte bir gariplik vardı.

"Junhan'la ne oldu?" dedim sohbet başlatma umuduyla. Eğer böyle devam ederse tüm öğlemizi boşa harcamış olacaktık.
"Normal," dedi iç çekerek. "Geçen gün seninki buna vurduğunda yanımda bitti. Pansuman falan yaptım."

Benimki?

O asla benimki olamazdı ki... O hep yalnız ve başına buyruktu, kimse onu sahiplenemez ve sevemezdi. Şahsen ben de bir hata yapmıştım, onun kuralları dışına çıkmıştım.

"İyi, bir ilerleme kaydedin de." dedim raflardaki çikolatalara göz atarak. Mei ise kaşlarını çattı. O güzeldi. Sinirli olsa da, üzgün olsa da güzeldi. Kısa kestane saçları benim kısa saçlarımdan biraz daha uzundu. İnce kirpikleri yeşil gözlerini narince çevreliyordu.

"Size ne oldu?" dedi. Ne mi olmuştu bize? Ortada bir şey olabilecek bir 'biz' yoktu ki.
"Ne?" dedim kibarca. Göz devirdi ve gözleriyle masanın üzerinde duran telefonumu işaret etti. "Neden mesaj atmıyorsun?"

"Uzak kalmamızı söyledim ona." Sözlerimden sonra ağzını açtı ama devam etmesine izin vermeden ben konuştum. "Bana arkadaş derken kendimi hiçe sayamam."

Pembe balmıyla parlayan dudakları büzüldüğünde iç çektim ve telefonuma baktım. Neden mesaj atmıyordum ki? Çünkü arkadaş olacaktık, yine umursanmayan taraf ben olacaktım. Kalbi kırılan taraf olacaktım.

"Jeno geliyor." diyerek gözleriyle arkamı gösterdiğinde başımı çevirip Jeno'ya baktım ve ardından da el salladım. Anlaşılan o da benim yanıma geliyordu. "Selam." dedi gelir gelmez derin bir nefes alırken.
"Müdür seni çağırıyor." Hadi ama, ben daha müdürün ismini bile bilmiyordum ki...

Mei'ye boş gözlerle bakıp ayağa kalktım ve yan sandalyedeki çantamı sırtladım. Bakalım neler diyecekti?
"Haberin var mı seni niye çağırdığından?" Jeno müdürün yanına giderken sorduğunda reddettim. "Yok. Belki şu kayıt işi hakkında konuşur."
Başını salladı, konuşmak istediği belliydi. Gitme diyecekti ama her şey babama bağlıydı. Hâlâ aramadığına göre bu iş yatmıştı.

Jeno benim yerime kapıyı tıklatırken güldüm ve içeri girdim. Jeno da yanımdan ayrılırken müdüre baktım, bir de karşısındaki bedene. "Lena, gel bakalım."
Dudaklarımı kemirirken suratına baktım. Solgundu yüzü, dudakları kırmızı değildi. Niye burada olduğunu kendime sordum ama cevap bulamadım.

Night CigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin