Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sağ elimdeki kahvemle beraber kampüsten çıkıyordum.
Üzerime siyah beyaz çizgili uzun kollu giymiştim. Onun üzerine de kırmızı kısa kollu. Garipti ama güzeldi. Bol siyah pantolonum belimden düştüğü için kemer kullanmak zorunda kalmıştım. Omuzumun altında biten saçlarımı açık bırakmıştım. Sabah ise mükemmel uykumdan erken uyanıp okula gelmiştim çünkü Renjun adlı kişiyle denk gelmek istemiyordum. Sınıfta yerleri bile değişmişti, Yukhei ve Jaemin bana birazcık tavır alsalar da umursamamaya çalışıyordum.
"Hey." Duyduğum sesle tek ayağımın üzerinde arkama döndüm. "Selam." Lee Jeno elindeki kağıt yığınıyla yanıma gelirken ona oyun alacağım aklıma geldi, bunu renkli kağıda not edip aklıma asarken yanıma gelmişti bile. "Matematik notların var mı?" Birkaç saniye düşünürken başımı salladım, ardından omuzumun birinden askıyı çıkardım ve çantamı açtım. Gördüğüm şeyle kaşlarım çatıldı.
Saat 6'da basketbol sahasına gel.
Kağıttan buram buram Yukhei kokuyordu, iç çekip kağıdı çantaya sıkıştırdım ve notları çantamdan çıkardım. "Teşekkür ederim, yarın getiririm." Gülümseyip başımı sallarken yanımdan uzaklaşmıştı bile. Kahvemi içerken kampüsten çıkmıştım bile. Gidip Yukhei'yle konuşacaktım. Bakalım neler diyecekti? Ondan sonra da çatıya çıkardım. Dün tişörte bir göz atmıştım, daha da beğenmiştim baktıkça. Dürüst olmak gerekirse... Tişörtü Donghyuck'a geri vermeyecektim. Umarım darılmazdı. Zaten darılmazdı ki. Madem renklerden nefret ediyordu, mor tişört umrunda olmazdı.
Saat 6'ya gelmek üzereydi, üzerimi değiştirmeden çantamı odama bıraktım ve sahaya ilerlemeye başladım. Tahmin ettiğim gibi sadece Yukhei vardı, bir banka oturmuş ve ayaklarını uzatmıştı. Üzerinde sarı bir uzun kollu vardı. Telefonuyla uğraşıyordu. "Geldim," dedim tam önüne geçerek. Hızlı olsa iyi olurdu çünkü gitmem gereken bir yer daha vardı.
"Neden oda değiştirdin?" Telefonunu cebine atarak ayaklandı, iç çektim. Cevabı açık ve netti, öksürüp konuştum. "Benimle oturmak istemeyen biriyle aynı odada kalamazdım herhalde?" Azarlar gibi konuştuğumda iç çekti. "Pekâlâ. Renjun çok sinirlendi."
"Ben de sinirlendim Yukhei. Kırıldım da. Neredeyse ayağına kapanacak durumdayken bana güvenmediğini söyleyip gitti." İç çekip ellerini kollarıma getirdi. "Evet ama neden bizden uzak duruyorsun?"
Onlara uzak değildim. Eğer yanımda olurlarsa Renjun onlara tavır alabilirdi ve işler karışıkken daha da karışık bir hale gelmemeliydi.
"Hayır, size uzak değilim. Katlarımız da ayrı ve Renjun'in yanında olmanız daha iyi. Size tavır almasın." Dudaklarını büzdüğünde göz devirdim. "Şimdi gidebilir miyim?" Kollarımdaki elleri aşağıya düşerken gülümseyip yanından ayrıldım. Cidden en başta dibine kadar haksız olduğumu düşünüyordum ama söylediği sözler kendini de haksız olmaya itmişti.