XL

4.5K 240 60
                                    

Mercan Belçin

"Sonra da gidip bileklerimi keseyim diyorum ne dersin?"

Gözümü telefonun ekranından ayırmadan başımı salladım. "Olabilir, bak keyfine." Lafımı tamamlayamadan babamın adımı bağırması ile korkudan telefonu kucağıma düşürdüm ve kafamı çevirdim.

Işıklarda durmuştuk ve babam tırnaklarını direksiyona takırdatarak bana ters ters bakıyordu. "Hani pişman etmesen mi Barlas'a güvendiğim için?" dedi gözü ile telefonumu işaret ederek. "Ha, şey duymamışım ya daldım bir an. Hemen kapatıyorum." dedim ve ekranı kilitleyip kuşumu whatsapta yalnız bırakarak babama döndüm.

"Ee, ne diyordun?" dedim sevimlice gözlerimi kırpıştırarak. Araba yeniden hareketlenirken bir eli ile ince gözlüklerini arkaya itip konuşmam için salladı. "Başla anlatmaya, nasıl tanıştınız bu Barlas'la, kimdir, nedir, efendi bir çocuk, hoş da. Sevdim onu, ama yine de böyle damdan düşer gibi hayatımıza girdi. Anlat bakalım şimdi, bu Barlas nereden düştü?"

Kısa bir hım'lamayla babama olayı nasıl anlatacağımı kafamda toparlayıp giriş yaptım. Ona tabiki de aylarca takip ettiğimden falan bahsedersem bir anda Barlas'tan soğuyabilirdi. Ama bunun dışında olduğu gibi anlatabilirdim, hikayeyi birazcık daha normalleştirerek...

"Barlas'ın annesi de benim gibi hasta." Birden kısılan sesimle boğazımı temizleyip devam ettim. "-dı, hastaydı. Barlas'ı ilk hatanede görmüştüm ama sonra kafede de gördüm ve-"

Sonrasını anlatmanın pek uygun olmadığını düşündüm. Babam geceleri evden kaçıp parklarda sabahladığımı duysa bundan hiç ama hiç hoşlanmazdı. "Sonrası klasik işte konuşmaya falan başladık, zaten ortak arkadaşlarımız da çıktı falan." diyerek konuyu kapattım.

Babam ilk başta söylediklerim yüzünden konuşmak istemediğimi düşünmüş olacak ki detay sormadı, aslında etkisi de vardı. Sizinle aynı süreçten geçmiş bir insanın o süreci tamamlayamadığını görmek acıydı, bu düşünce bazen canımı acıtıyordu. Aynılarının başıma geleceğini düşünmek bazen boşa kürek çekiyormuşum gibi hissettiriyordu.

İyileşen hastalar da tanımıştım, moral olabilirlerdi ama nedense savaşı kaybedenleri düşünüp acı çekmek bazen daha kolay geliyordu.

Umutlanmak bazen yorucu olabiliyordu.

Ama Barlas beni fikirlerimi değiştiriyordu, yeniden yaşamaya başladığımu, genç olduğumu hissedebiliyordum. Daha da güzeli hissettirmedikleriydi. Hasta olduğumu hissettirmiyordu, onun yanında bunu unutuyordum.

Faruk Bey'in kapısından girerken de o boşvermişliğin verdiği bir rahatlık vardı üzerimde. Ne olacaksa olsun felsefesi ile yaşayabildiğim kadar yaşayacaktım, yeni hedefim buydu.

"Mercan! Turhan Bey, hoşgeldiniz." diyerek oturmamızı işaret etti cıvıl cıvıl bir sesle. Genelde olan tavrı da buydu, neşeli bir adamdı. Hastalarını rahatlatmaya çalışırcasına bir neşesi vardı ama bunun için ekstra bir çaba göstermeden doğal bir tavırla yapıyordu.

Ben de gülümseyerek oturduğumda "Bugün pek bir mutluyuz." diyerek başını salladı. Babam da "Bugünlerde hep mutlu." dedi bana göz kırparak. "Ee? Hangi ilaçlarla devam edeceğiz?" diyerek yerimde kıpırdandım.

Tek kaşını kaldırarak bana başka bir şey sormamı bekler gibi baktığında ise istemsizce güldüm. "Ne?" dedim uzatarak. "Ne sormamı bekliyorsunuz?"
"Mesela hücrelerin ne durumda olduğunu. Hiç, Merak, Etmiyor musun?" dedi kelimeleri teker teker söyleyerek ve bana bilgisayardaki ekranını çevirip işaret etti.

"Nasıl yani? Gelişme! Gelişme mi var?" diye çığlık attı babam koltuktan fırkayarak ve ekranın neredeyse içine girdi. Faruk Bey gurur dolu bir gülümseme ile yeniden ekranı işaret ederken elim ile ağzımı kapattım. Küçük bir çığlıkla babam gibi kafamı uzattığımda ise Faruk Bey kalemin arkası ile ekranda bir şeyler işaret etmeye başladı.

Hüzün Kovan KuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin