XXXVII

5.6K 299 62
                                    

"Bu savaşı biz kazanacağız. Beraber."

Nilipek- Gömülür

Mercan Belçin

Tanrı gibi gülüyor.*

Masmavi denizlerin içinde kaybolmuş ruhum, pelteye dönmüş etlerimi tutan birkaç mineralli kemiklerim ve çalışmayı durdurmuş organlarım... Asıl kanserimi şimdi yaşıyordum işte. Gerçek ölüm buydu işte.

Kalbimi başka bir kalbin içine katmıştım, kalbimi mavi gözlerin sahibine vermiştim.

Artık ben de olmasa da olurdu.

Bana böyle bakıyordu ya, bana yeterdi. Ruhum sonsuza dek bu dünyada gezinir dururdu. Somut bir bedene ihtiyacım yoktu.

Adım atıyordum ama hissetmiyordum, ellerimi sıkıyordum ama hissetmiyordum, ölüyordum ama hissetmiyordum.

En sonunda aramızda bir metre kadar mesafe kaldığında durdum. Bu nasıl garip bir duyguydu, beni yeni görüyormuş gibi değil de yıllardır tanıyormuş gibi bakması nasıl mümkün olabilirdi? Bir kalp eşini bulduğunda nasıl bir anda anlayabilirdi?

"Hık." diye ağzımdan kaçan sözcükle o yakışıklı yüzü birden aydınlandı ve kahkahayı bastı. Benim yüzüm de gülüşüyle aydınlanınca kahkahasını durdurdu ve yüzüme garip bir ifadeyle bakmaya başladı.

Sonrasında ise beni bulutların üstüne çıkaracak bir hareket yaptı.

Kendisine çekip sımsıkı sarıldı.

"Casper." diye mırıldandığında bedenimin gevşediğini ve gözlerimin dolduğunu hissettim.

Bunu kendi kulaklarımda duymak için kaç geceler uykusuz kalmıştım? Kalbim kaç defa heyecanla teklemişti? Aldığım ilaçları onun sesini hayal ederek nasıl da sindirmiştim?

Ağlamaya başladığımda yüzümü avuçlarının içine aldı ve masmavi gözlerini benim buğulu gören gözlerime dikti.

Ben Mercan Belçin; kahverengi gözleri olan, orijinal saçları sarı kumral arası olan ama saçlarının rengi ne diye soranlara sarı diyen, ortalama bir yüz güzelliğine sahip, 162 cm boya sahip, cılız, lisede tek arkadaşa sahip, popüler olmayan, hayatta çok bir amacı olmayan sıradan bir kızdım işte. Çok bir özelliğim yoktu.

Barlas'a çok şey sunamazdım. Sadece onu delicesine, ömürlük sevebilirdim. Onu kalbimin en derinlerins gömüp ölümümün son anına kadar orada saklayabilirdim.

Ama sanırım bu ona yeterliydi.

Çünkü o şu anlık bilmese de kendi saç rengime en yakın perukla olmama, pahalı olmayan bir elbiseyle ağlayan gözlerle karşısında durmama rağmen bana dünyadaki en kıymetli kişi benmişim gibi bakıyordu.

Ben bunu hak edecek ne yapmıştım?

"Her görüştüğümüzde ağlayacak mısın, Mercan'ım. Kusman bile ağlamandan iyidi herhalde." diye fısıldayarak göz yaşlarımı sildiğinde yenilerinin gelmesi uzun sürmedi.

Bana Mercan'ım derken ben nasıl ağlamadan durabilirdim?

"Ben-ben..." diye konuşmaya çabaladığımda gülümseyerek alnını alnıma dayadı.

Bayılmak üzereydim.

"Senin yaşadığın şoku ben ismini öğrendiğimde ve Gizem'in o Gizem olduğunu anladığımda yaşadım. Bir süre konuşmadım falan," diyerek hafifçe güldüğünde ben hala bir rüyadamışçasına havada süzüldüğümü hissediyordum. "Ama itiraf etmeliyim," dedikten sonra yarı yarıya kapanmış göz kapaklarımı açıp gözlerimi onun gözlerine kenetledi. "Seni atölyede gördüğümden çok daha mükemmel gözüküyorsun."

Hüzün Kovan KuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin