Medya: Mercan
❆
Mercan Belçin
Artık her heyecanlandığımda bir yere acele ettiğimde olduğu gibi koşarak çifter çifter inmiyordum merdivenleri. Buna yeterli gücüm, en enerjik olduğum sabah saatlerinde dahi olmuyordu.
Ama yavaş hareketlerimin aksine yüzüm öyle gülüyordu ki dışarıdan bakan herkes fark edebilirdi mutluluğumu.
"Kahvaltı?" diye seslenen babama arkamı döndüğümde onun masayı kurduğunu ve başında beni beklediğini görünce yavaşça yanına yaklaştım. "Babacığım annemle kahvaltıcıda buluşacaktık demiştim ya sana?" diyerek gönlünü almak için sarıldım. O da bana son günlerde yaptığı gibi sıkıca sarıldı.
Artık geceleri daha çok kontrole gelir olmuştu. Sürekli sarılmak istiyordu. Eh zaten küçüklüğümden beri sevdiğim insanlara sarılmayı çok seven benim de işime geliyordu.
Biraz uzaklaşıp beni süzdükten sonra başını salladı. "Kıskanıyorum ama ben, beni az mı seviyorsun yoksa?" dedi şakayla karışık dudaklarını büzerek. "Sen benim birtanemsin, hiç merak etme." diyerek öptükten sonra elimi elinden yavaşça çektim.
"Nereye gidiyoruz?" diye sorduğunda taksi ile gitmeme izin vermeyeceğini anlayarak kahvaltıcının adını söyledim.
Annem taksi ile geleceğimi düşünmüş olacak ki yolculuğumuz çok uzun sürmeden yakınlarda bir yerlere geldik. Babamın inmeyeceğini bilsem de bir umut ona döndüğümde inmemi beklediğini gördüm. Dudaklarım ince bir çizgi haline gelirken kemerimi çıkarıp açık havadaki kahvaltıcımızın kapısına geldim. Az önceki durgunluğumun aksine yeniden büyük bir heyecanla kalbim çarpmaya başladığında içeri girdim.
Küçük bir yerdi, annem henüz gelmemişti. Boş masalardan birine geçip ooturmadan önce çantamı sandalyeye takmakla uğraşırken iki kol bedenimi kucakladı. Kolların sahibi "Mercan!" diye bir çığlık attı. Ben de kollarının sıkılığından zar zor dönerek annemin boynuna atladım. Ona sarılmayı o kadar özlemiştim ki yüzüne dahi bakmadan atlamıştım.
Kokusunu özlemiştim. Parfümünü değiştirmiş olmalıydı ki alışık olduğum annem gibi kokmuyordu. Ama buna takılmadım. İkimiz de bir süre sarılarak kaldıktan sonra kollarımı çekmeden geri çekildim.
Gözlerinin kenarları gülerken kırışıyordu, teni biraz esmrleşmiş gibiydi. Ve saçlarının sarısını açtırmıştı. Ondaki tüm bu değişikliklere kısaca göz atarken "Ne kadar güzelleşmişsin!" dedi o da aynı şekilde beni süzerek. Sevgi selimiz bir süre sonra sona erdiğinde ancak oturup siparişlerimizi verebildik.
Masadan elime uzanıp "Seni o kadar özledim ki kuzum." diyerek aynı gülümseme ile bakmasını sürdürdü. Bir süre sonra gözleri yukarıya, başıma kaydı. Gözlerindeki mutluluk bir hüzünle kırıldı.
Annem beni en son gördüğünde kısa kesilmiş de olsa saçlarım duruyordu. Şimdi ise kafamda normal saç rengime göre epey koyu kaçan kahverengi bir peruk vardı.
"İlk başlarda kaşındırıyorlardı ama artık alıştım. Hatta tahmin edebileceğin üzere peruk koleksiyonu yaptım. Her gördüğüm rengi aldırıyorum." diyerek kıkırdadığımda o da gülümsedi. Yemekler masaya geldikten sonra onunla bol bol konuşacak vaktim oldu.
Bilmek istediği ilk şeyi o sormadan ben söyleyip hastalığımın son durumunu bildiğim kadarı ile özet geçtim. Son görüşmeme gitmemiştim. İçimden bir ses duyacaklarımın iyi gelmeyeceğini söyledi. Ben de kaçtım. Hep onlar demiyor mu bu hastalık moralle iyileşir diye?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüzün Kovan Kuş
Romance5*********: Mutlu Yıllaaaar (02.42) 5*********: Mutlu Yıllar sevgilim (02.42) 5*********: Sensiz kutlar bu gece tüm aşıklar (02.43) ❆ Aşkın insana umut vermesi gerekir değil mi? İnsana yaşama gücü vermesi ve insanı iyileştirmeye başlaması gerekir. O...