"O iz tahmin ettiğim izdi, değil mi?" dedi Petrov bana doğru gülümseyerek. Artık benim kim olduğumu bilmesi işleri daha da karıştırmaktan ve onu tehlikeye atmaktan başka bir işe yaramayacaktı.
"Evet. Doğru tahmindi."
Araba gizli orman yolundan zorla geçmeye çalışırken başımın tavana vurmasına engel olamadım. Hermes ön koltuktaydı ve iki yaralı askerimizle birlikte tüm askerlerimizde bizi takip ediyordu.
"Seni o gönderdi bana. Biliyorum." Diye ekledi ardından babam yavaşça. Onunla uzun uzun konuşmak için kendimi tutmakta gerçekten zorlanıyordum. Onun gerçek bir hayatı vardı. Acılarla doluydu belki ailesini kaybetmişti ama en azından başka yalanlarla yaşamak zorunda kalmıyordu.
Onu cevaplamadan yavaşça cama doğru başımı döndüğüm zaman, kendimi Alessia'nın dediklerini düşünmekten alıkoyamadım.
Irak'ta kimler vardı? Tüm bu olayların failleri kimlerdi?
Yine de Alessia bana ilerlemem gereken yolu çok güzel bir şekilde göstermişti. Irak ve elimde ki kutu. Ayrıca Andrea Romanov. Bunlar arasında çok net bir bağlantı vardı.
Gözlerim yavaşça kutuya kaydığı zaman onu açmak için duyduğum isteği bastırmaya çalıştım. Bir bomba olması çok muhtemeldi. En önemlisi ise bize açıkça düşmanlığını ilan eden biri tarafından verilmesiydi. Kısacası içinde çikolata olmadığını bilecek kadar durum açık bir şekilde görülüyordu.
Bomba imha ekipleri kutuyu analiz ettikten sonra açmak için gerekli zamana zaten sahip olacaktık.
Artık neredeyse tamamen bizim bölgemiz sayılan özel mülk sınırlarına geldiğimizde karşımızda ki demir kapılar yavaşça açıldı ve şafağın ilk ışıklarıyla beraber evimize ulaşmış olduk. Russell bizi tabii ki kapıda bekliyordu.
Arabadan inerek ona doğru birkaç adım attığım an elimde ki kutuyu fark etti.
"Onu kontrol ettirelim. O kadın içine herhangi bir şeyi koymuş olabilir."
Yavaşça paketi ona uzattığım an hızla içeri doğru koştu ve bir anda ortalıktan kayboldu. De Luca gerçekten her kimse bu adam ondan korkuyordu. Babama bile bakmadan kutuyla birlikte içeri doğru kaçmıştı bile.
Hep birlikte salona doğru ilerlediğimizde babam şaşkınlığını gizleme gereği duymadı.
"Demek benim vakıf fonlarım buralara gidiyormuş." Dedi evin içine göz gezdirirken. Finansal açıdan bir yerden desteklendiğimizi biliyordum ama Petrov'un bir vakfı üzerine olduğumuza dair herhangi bir fikrim yoktu.
Russell alt katta ki ekibe kutuyu teslim ederek hızla salona çıktığında ilk önce babamı gördü. Aslında ikinci olarak onu görmüş oldu.
"Frederic! Sonunda iyi olmana çok sevindim."
"Gerçekten bir daha tecrübe etmek istemeyeceğim türden bir şeydi!" diyerek babamda ona sıkı bir şekilde sarıldı. Hermes bu sırada her birimize birer tekila doldurmak için dolabın önünde bardakları diziyordu.
Russell babamdan hızla ayrıldıktan sonra daha da hızlı birkaç adımla Hermes'in yanında bitti. Kulağına bir şeyler fısıldadığını görebiliyordum. Merak etmedim çünkü zaten saniyeler içinde benimde yanıma gelmişti bile.
"Hermes'in babası olduğumu bilmemeli. Beni sadece Russell olarak tanıyor. Ona hiçbir şeyden bahsedemezsiniz."
"Zaten buna niyetim yok." Diyerek cevapladım onu. Onun güvende kalmasını istiyordum.
Hermes'in yanına doğru ilerleyerek doldurmaya devam ettiği bardaklardan iki tanesini alarak babama doğru ilerledim. Hala gergindi. Ki bu dünyada ki en normal şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARUS- Kraliyetin Şifresi
ActionHera. Bu adı kim veya neden ona vermişti bilmiyordu. Hatta bu ismi ona veren neyi oluyordu onu da bilmiyordu. Tek bildiği Zeus'u öldürdüğü. Fakat öldürmediğiydi. Sarus'a giden yolda adımlarken binlerce efsanenin içersin de sadece biri olduğunu...