Bedenim saatlerce ağır yüklerin altında kalmış gibi acımaya, ağrımaya devam ediyordu.Savaşlara girmiştim. Kurşunlar yemiştim ama hiçbir şey beni bu kadar yormamıştı.
İçeceğime katılan ilaç yüzünden adeta bedenimin dışarı atmak için savaştığı bebeğim yaklaşık 2 metre uzağımda huzurla uyuyordu ve bu görüntü bir parça olsun iyi hissetmem için yeterli olamıyordu. Belki onu bedenimde taşırken korumak daha kolaydı diye düşünüyordum. Sürekli onu koruyabilme kabiliyetimi sorgulamak ve neticesinde yetersiz hissetmek acılardan daha çok beni tüketmeye devam ediyordu.
"Nasıl?" diye mırıldandım isteksizce yatakta kıpırdanmaya çalışırken. Artık üzerinde bir parça olmuş beyaz gömleğinin kolları kıvrılmış ve buruşmuş bir şekilde siyah pantolonuyla birlikte Hermes öylece yanıma uzanmıştı. Aynı manzarayı birlikte izlemeye ve sessizce birbirimize destek olmaya devam ediyorduk.
"Efendim canım?" diyerek mırıltıma karşılık dağılmış bakışlarını bana kaldırdı hızla. Bir bebeğimiz olduğu için deliler gibi mutlu olduğunu biliyordum. Ama benden kopan parçalarında farkındaydı. Acımın farkındaydı. Bir daha anne olamayacak olmamın derinliğinde ki huzursuzluğu o da benimle birlikte yaşıyordu.
Beklenmeyen doğum ve ilacın bedenimde ki etkisi tüm kadınlık organlarımın kullanılmaz hale gelmesine sebep olmuştu. Herakles hayatımda olabilecek tek evlattı. Bir taneydi. İşte böyle düşündükçe onu kaybedebilme korkusu ve bir daha asla onun kadar güzel bir şeye sahip olamama farkındalığı kendimi daha da hırpalamama sebep oluyordu.
"Onu nasıl koruyacağız?" diye mırıldanmaya devam ettim dalgın bakışlarımla. "Ona güzel ve sakin bir hayat nasıl vereceğiz?"
Onun kaybolup giden bakışlarında da aynı soruları görebiliyordum ve aksine sesli bir şekilde dile getirebilecek gücü kendimde bulabilmiştim.
"Onu tehlikeye atan her şeyi dünya üzerinden kaldırarak başlayacağız işe." Dedi oldukça emin bir sesle yatışını bozmadan. "Gerekirse uğruna öleceğiz ama doğru ve güzel bir dünyada yaşayacak."
Bunu yapabilme gücümüz var mıydı? Aylar sonra bu kadar sert bir vuruş yapabilir miydik? Belki kendimizi feda edebilmekle birlikte oğlumuz için doğru dünyayı kurabilirdik.
"Şimdi her şeyin biteceğini bilsem," dedim derin bir iç çekerek. "Son nefesimi vermekten asla şüphe duymam. Ben zaten defalarca ölümü tatmış biriyim."
Hermes'in hüzünlü bakışları bana kalktığında gözlerinde ki korkuyu satır satır okuyabiliyordum.
"Eğer bir kişi ölecekse," dedi ve daha dikkatli bir şekilde gözlerime bakmaya devam etti. "O kişi ben olacağım."
Masumluğuna ve merhametine gülümseyerek dağılan saçlarını sevmeye başladım.
"Ya ikimizin de ölmesi gerekirse?" dedim yanımda olmasından dolayı bir kez daha minnet duyarak.
"O zaman her nereye gideceksek oradan oğlumuzun mutluluğunu izleriz."
Yalnızlık onun için gerçekten bir mutluluk olacak mıydı? Yalnız büyüyen bizler ne kadar mutlu olmayı başarabilmiştik ki şu dünyada? Hiçten biraz daha az.
"Yalnızlık onu mutlu etmeyecek." Dedim zihnime dolan anılarla. Yalnızlık beni sadece kalbi daha katı bir insan yapmıştı. Nefes ve su için yaşayan bir bedenden başka bir şey olamamıştım. "Yanında kalarak bizimle mutlu olmasına izin vermeliyiz."
Bu sefer tüm bedenini bana çevirerek hala sızlayan kemiklerimin olduğu sırtıma doğru elini atıp sarıldı.
"Ölmek kolay olur. Biz oğlumuz için yaşamalıyız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARUS- Kraliyetin Şifresi
ActionHera. Bu adı kim veya neden ona vermişti bilmiyordu. Hatta bu ismi ona veren neyi oluyordu onu da bilmiyordu. Tek bildiği Zeus'u öldürdüğü. Fakat öldürmediğiydi. Sarus'a giden yolda adımlarken binlerce efsanenin içersin de sadece biri olduğunu...