Genellikle birbirinden alakasız onlarca eşyayla döşenmiş derme çatma bir evin içerisine girdiğimizde adrenalin ve sıcak hava bayılmam için tüm şartları sağlıyordu.
"Sizi daha iyi şartlarda karşılayamadığım için üzgünüm ama bir kaçak olduğunuz zaman yanınızda taşıyabileceğiniz tek eşya canınız oluyor."
Yaşlıydı. Gerçekten ayakta durmakta zorlanıyordu ama aynı zamanda bedeni geçmiş senelerde çok daha güçlü biri olduğunu gösteriyordu. Artık yaşlanmış bir beden ve sırlarla dolu bir hayatı vardı arkasında.
"Sende kimsin?" dedim odanın bir köşesine çekilirken. İstediğim cevapları hemen almak peşindeydim.
"Ben Hunter. Muhtemelen sevmeyeceğin biriyim." Dedi masanın üstünde ki şişeyi tekrar eline alırken. Şişede ne olduğunu düşünmek bile midemi bulandırıyordu.
"Çocuklar büyümüş Russell." Diye ekledi ardından yanımdaki adama dönerek. Russell yine mimiklerini bozmadan cevapladı onu.
"Öyle oldu. Şimdi senden gerçekleri dinlemek için geldiler."
Ares kendini tutan iki adamı ittirmeye çalışarak kısa süreli bir arbede yaşattığında yükselen heyecan aynı hızla indi.
"Bu beyefendi galiba kurtulmak istiyor." Dedi kardeşimi işaret ederek. "Senin Ares olduğunu anlamamak imkânsız." Diye ekledi. Onun alakasız muhabbetlerini ve değişik tahminlerini dinlemeye gelmemiştik buraya.
"Muhabbet için pek vaktimiz olduğunu sanmıyorum. Bize duymak istediklerimizi söylemeye başlamaya ne dersin?"
Bir süre yüzüme bakarak sanki kendisi için yıllar sürüyormuş gibi uzun uzun düşündü. Aklındaki düşüncelerin altında binlerce sırrın yattığını biliyordum ve her birini öğrenerek artık gerçekten kendi hayatımı elime almak istiyordum.
Ailemizin sırları hayatımıza kara birer bulut gibi inmişti.
Yaşlı adam yerinden kalkarak bir kütüphaneye doğru ilerlediğinde oda da ki tüm gözler onun üzerindeydi. Russell hariç. Bazen onda hissettiklerim gerçekten içimi ürpertiyordu.
Elinde kalın ve belki de yüzyıllık bile sayılabilecek bir kitabı alarak masasına geri döndü ve nefes nefese bir şekilde tekrar masada ki şişesinden birkaç yudum aldı.
"Sihire inanır mısınız çocuklar?"
"Ah," dedim elimi alnıma vurarak. "Büyükbabasından masal dinlemeye gelmiş çocuklar gibiyiz." Havanın sıcak olması sabrımı azaltıyordu. "Bize bir şeyler anlatmaya başlayacak mısın?"
Söylediklerimin karşılığı onda keyifli bir kahkaha oldu.
"Sen kesinlikle Hera'sın." Dedi kahkahalarının arasında. Bunun sinirimi bozmaya devam etmesi oldukça normaldi.
Ardından o tüylerimi ürperten mısraları tekrar etmeye başladı.
"Yüzyıllar sonra gelir
Savaşın en büyükleri
Ve en yenilmezi
İyilik savaşır
O zaman gökler kızıl olur
Saçlar savurulur
Ve Hera
Vücut bulur."
Bunu kesinlikle daha önce duymuştum.
Duyduğuma milyon kez emindim ama aklımın bir köşesi bana oyun oynuyormuşçasına o anı hatırlamama izin vermiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARUS- Kraliyetin Şifresi
ActionHera. Bu adı kim veya neden ona vermişti bilmiyordu. Hatta bu ismi ona veren neyi oluyordu onu da bilmiyordu. Tek bildiği Zeus'u öldürdüğü. Fakat öldürmediğiydi. Sarus'a giden yolda adımlarken binlerce efsanenin içersin de sadece biri olduğunu...