Kalbim yerinden çıkmaya hazır bir şekilde atıyordu.Rusya'daydım. Kendi soğuk topraklarımda, kendi haklarımı ararken şehrin bir köşesinde öylece bekliyordum.
Verilen saatin dolmasına yalnızca 5 dakika kalmıştı. Aylardan Ekim. Deli bir rüzgâr güçlü pervazları dahi sallamayı başarırken kendi acizliğim ruhumu bastırmaya başlamıştı.
Ya kabul etmezlerse? Ya Asteria yine onları çoktan kandırmayı başardıysa? Ya da ben bunu ya yapamazsam?
Birini öldürme peşinde geçen intikam günlerim daha kolaydı diye düşündüm kendi kendime. İşlerin kesinleşeceği yere geldiğimizde ise sorgular başlıyordu. Uğruna koştuğum yolları bitirmeye değer bir insan mıydım?
Bu düşüncelere ilk kez düşüşüm değildi nihayetinde. Kendimi ikna etmek için ise düşünmem gereken tek bir isim vardı. Asia Romanov. Annem. Bunun için canını hiçe sayan annem. Onu her zaman dünyanın en güçlüsü olarak görmüş ve onun kadar güçlü olma amacıyla geçirmiştim günlerimi. Gerekirse tek bir nefesimi dahi düşünmeden oğlum için canımı feda edebilirdim. Ama yaşamak? İşte o ölmekten daha zor bir eylemdi.
Olması gereken ve olduğuna minnet duyduğum herkes yanımdaydı. Kontrol altına alınan kilometrelerce alanın içerisinde terk edilmiş bir depoda ahşap bir masanın başucunda oturuyordum. Masanın ortasına dikilen mumların titrek ışığı duvarda dev gölgeler oluşmasına sebep oluyordu. Ama korkmuyordum.
Büyük bir alanda yalnız bir şekilde bir masa da otursam da Hermes ve Stefan hemen sağ üst tarafta kalan koridorlardan beni izlemeye devam ediyorlardı. Russell ve Karl ise kendilerine en korunaklı yerleri seçmişlerdi. Biri gelenleri izlemek ve kontrol etmek için boş sanayi alanının giriş depolarından birindeyken diğeri ise bina girişini kontrol altına almıştı.
Oğlum evde huzurla uyurken ölmek için nasıl bir gün olduğunu düşündüm.
Karanlık duygular genlerimden gelen talihsiz bir durumdu. Bununla yaşamak ve zihnimi her dakika başında temizlemek zorundaydım.
Masanın karşısında duran büyük, antika saate bir kez daha baktım. Geriye 3 dakika kalmıştı. Sabahın ayazı saatin ilerlediğini belirtir gibi esmeye ve estikçe gürlemeye devam ediyordu.
"Kimse gelmeyecek." Diye mırıldandım sessizce. Aslında herkes mırıltı dahi olsa beni duymuştu.
"Hala vakit var. Biz askeriz. Dakikaların önemini bizden iyi bilen olamaz." Bunu söyleyecek kadar cesur olabilen tek kişi Hermes olmuştu.
Dakikalar içinde bu binanın başımıza yıkılabileceğini bilebilecek kadar da asker sayılırdık. Herkes bir aradaydı ve bombalamak için harika bir zamandı aslında.
Artık dakikaları saymadım. Rüzgârın her şeyi savuran sesinden başka hiçbir hareket ve ses olmadı. Yüzlerce kişi hareket dahi etmeden öylece bekliyorduk.
"Aslına bakarsan," Tanıdık bir kişinin sesi tüm depoda yankılandığında tüylerimin ürpermesine engel olamadım. "Senin onlardan hiçbirine ihtiyacın yok."
Beklediklerimden hiçbiri gelmese de karşımda şu an görmeye can attığım bir yüz vardı. Diğer yarım, bir parçam karşımda duruyordu. Üstelik aylar önce onu öldürmüş olduğumu sansam bile.
"Ares." Diyebildim heyecanla yerimden kalkarken. Adımlarını hızlandırarak bana doğru koşmaya başladı ve kavuştuğumuzda hızla kollarını doladı boynuma.
"Çok özür dilerim." Dedi kulağıma doğru mırıldanırken. "Seni yalnız bıraktım. Gerçekleri anlayamadım. Çok özür dilerim."
Yaşadığını biliyordum. Artık bana inandığını biliyordum ve bu mutluluk bana masanın dolmasından daha kıymetli geliyordu. Hermes'in beni hala izlediğini bilerek bakışlarımı yukarı doğru kaldırdım. Belki de aylardır böyle mutlu bakamamıştım.
![](https://img.wattpad.com/cover/219541516-288-k389640.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARUS- Kraliyetin Şifresi
ActionHera. Bu adı kim veya neden ona vermişti bilmiyordu. Hatta bu ismi ona veren neyi oluyordu onu da bilmiyordu. Tek bildiği Zeus'u öldürdüğü. Fakat öldürmediğiydi. Sarus'a giden yolda adımlarken binlerce efsanenin içersin de sadece biri olduğunu...