Güneşin yüzüme çarparak beni uyandırdığı nadir günlerden biriydi.
Üstümde ki dağılan çarşafı toplamaya çalışırken uykumun bir kez kaçtığını ve bir daha da geri dönmeyeceğinin farkındaydım. Anın tadını çıkarıp yanımda ki Hermes'e dönerek onu izlemeye başladım. Çok uzun bir süredir buna hasret kaldığım bir gerçekti.
Hala hastalığını atlatamadığı, kan kaybettiği için ve daha belki de içinde yaşadığı onlarca sebepten dolayı gözlerinin altı mor ve teni renksizdi. Ama atlatacak kadar güçlü olduğunu biliyordum. Sonsuz gibi gelen bir komadan uyanmayı başarmıştı. Başarmaya devam edecekti.
Ama bununla birlikte aklımı kurcalayan daha binlerce sorunun zihnimde belirdiğini hissedebiliyordum onun yüzüne baktığım zaman. Kimdi? Adı gerçekten böyle miydi? Asteria neden onu yanına almıştı? Amacı neydi?
Kendi sırlarımın bir çığ gibi büyümesinin yanında etrafımda daha cevaplanmamış milyonlarca sır vardı. Var olmaya ve sanki hiç azalmadan artmaya devam ediyorlardı. Hikâyenin tamamını hala görmediğime emindim.
Zihnim karmaşık duyguların arasında dalmışken Hermes'in gözlerini açtığını fark edememiştim. Gülümseyerek dalgın yüzüme bakarken gülüşü büyüdüğü anda uyandığını anlayarak bende ona gülümsedim.
"Günaydın." Dedim elimle yüzünün bir kısmını severken. Gülümseyerek bana bakmaya devam ediyordu.
"Günaydın prensesim." Diye mırıldandı bir süre daha beni izledikten sonra. Bu huzurlu halin sonsuza kadar sürmesini eminim ki herkes isterdi. Ama hiçbirimiz içinde mümkün olmayan bir şeydi.
"Sen kimsin gerçekten?" dedim hala yüzüne bakmaya devam ederken. Tüm hatlarını, mimiklerini izlemek istiyordum. Benliğine dair bildiklerini dinlemekten çok izlemek istiyordum.
"Sana söyledim," diyerek ilk önce bakışlarını benden kaçırdı. "Annemi ve babamı tanımadan bir yetimhanede büyüdüm ve işte babam Russell denen adam çıktı. Sadece bana bırakılan küçük bir not vardı ve o da Alexander Romanov adına yazılıydı. Onun torunu olduğumu ve sonsuza kadar beni seveceğini söylediği, özür dilediği ve benim asla anlam veremediğim basit bir nottu. "
Ah bir şeyleri gizlediğini anlamak o kadar kolaydı ki.
"O notu hala saklıyorsun, değil mi?" dedim kendimden emin bir şekilde. Eğer dediği gibi kendine dair bildiği tek gerçek oysa bir yerlerde saklıyor olmalıydı.
"Yetimhaneden kaçırıldığım gece yandı." Dedi kaçak bir şekilde cevap vererek. Bu söyledikleri merakımı arttırmaya devam ediyordu.
"Ama bana 18 yaşında askeri liseye başladığın zaman Sarus tarafından keşfedildiğini söylemiştin." Dedim hızla. Bana bir şeyler hakkında yalan söylüyordu.
"Bu konuyu kapatabilir miyiz lütfen?" dedi huzursuzca yataktan kalkarken. Canını sıkan binlerce şey olduğunun farkındaydım ama bende öylece insanlara güvenmek istemiyordum. Bu yanımda yatan, hatta çocuğumun babası olan bir adam da olsa herkes için böyle olacaktı.
Aklımdaki soruların peşine yenisi takılmak üzereyken komodinin üzerinde duran telefonun ısrarla çaldığını fark ettim. Arayanın kim olduğunu tahmin etmek o kadar da zor olmamalıydı.
"Hemen aşağı gelmelisiniz, çabuk." Dedi ve ardından cevap beklemeden telefonu hızla kapattı.
"Bizi aşağı çağırıyor." Diyerek bana merakla bakan Hermes'i cevaplamış oldum. Hayatımız hala pamuk ipliğine bağlı olduğu için her saniyenin bizde ki önemi bir başkaydı ve böylelikle vakit kaybetmeden de aşağı inmiştik.
![](https://img.wattpad.com/cover/219541516-288-k389640.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARUS- Kraliyetin Şifresi
AçãoHera. Bu adı kim veya neden ona vermişti bilmiyordu. Hatta bu ismi ona veren neyi oluyordu onu da bilmiyordu. Tek bildiği Zeus'u öldürdüğü. Fakat öldürmediğiydi. Sarus'a giden yolda adımlarken binlerce efsanenin içersin de sadece biri olduğunu...