Kemiklerim sızım sızım sızlıyordu. Hala gözlerimi açmaya cesaret edemesem de bunu hissediyordum. Her yerim lime lime doğranmıştı sanki.
Neredeydim?
Savaş bitmiş miydi? Jungkook'a, diğerlerine zarar gelmiş miydi?
Beynimin içinde dönen sorulara cevap vermek için gözlerimi araladım. bulanık ortam gitgide aydınlanırken ilk Jungkook'la karşılaşmıştım. Üstüme eğilip pür dikkat beni izliyordu. Gözlerini kocaman açıp dudaklarını araladı. Ardından çığlık attı.
Jk: UYANDI!
Çığlık atmasıyla birlikte gözlerimi tekrar kapatıp yüzümü buruşturdum.
Jk: Özür dilerim bebeğim.
Zarif eli yanağımı okşamaya başlayınca tekrar gözlerimi açtım. Koyu kahve gözlerine dalıp gitmiştim. Çok geçmeden odaya Bangchan ve Mia daldı. O sırada fark etmiştim. Ben saraydaki odamdaydım. Tanrıya çok şükür...
Bc: T-tzuyu?
Bangchan dudaklarını büzdü ve masum bir bebek gibi yanıma adımladı. Üstüme doğru eğilip kollarını boynuma doladığında Jungkook'un ve Mia'nın gözlerindeki kıskançlığı görmüştüm. Benden ayrıldıktan sonra birkaç adım uzaklaştı ve derin derin nefesler aldı.
Bc: Sonunda. Saatlerdir uyanmanı bekliyorduk.
M: Kendini nasıl hissediyorsun?
Mia'nın sorduğu soru üzerine gülümsedim.
Tz: İyi.
M: Kalkabilecek misin?
Jungkook hemen yanıma gelip belime sarıldı. Kolumu boynuna dolayı ayağa kalkmıştım. Önce başım dönse de aldırmayıp dik durdum. Sırtımdaki ağrı hala geçmemişti. Kocaman kesiğin geçmesi haftalar alacaktı sanırım.
Bc: Dışarıya çıkalım da diğerleri de sevinsin.
İçtenlikle gülümsedim. Birlikte odamdan çıkıp merdivenleri indik ve bahçeye ulaştık.
Dışarıya çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım. Aldığım nefes sırtımdaki acıyı arttırmıştı. Nefes almak bile canımı yakıyordu.
Masmavi gökyüzüne aşık gözlerimi aşağıya indirip bizimkilere baktım.
Sanda, Yeji, Yiren ve Hyunjin bir araya toplanmıştı. Aynı yaşta olmalarının verdiği avantajla birbirlerine destek çıkıyorlardı. Moonbin ve Chaeyoung her zamanki gibi kavga ediyordu. Eunwoo ise bir ağacın altına uzanmış, gökyüzünü seyrediyordu.
Hepsini dinç görmek beni çok mutlu etmişti.
Jk: MİLLET BAKIN DÜNYANIN EN GÜZEL KIZI UYANDI!
Tz: Jungkook!
Jk: Efendim?
Tz: Utanıyorum deme böyle şeyler.
Jungkook gülümsedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Utanmam iki katına çıkmıştı. Yeji herkesten önce ayağa kalkıp bize doğru koşmaya başlamıştı. Ardından Yiren, Hyunjin ve Sanha. 4'ü birlikte boynuma atıldığında acılarım tazelenmişti.
Jk: Yavaş olsanıza! Moonbin hayvan mısın?
Mb: ben orada bile değilim. Her b*kta beni suçlamayı bırak artık.
Chaeyoung ile birlikte ağır ağır bize adımlayan Moonbin'in söylenmesi komiğime gitmişti. Hepsi bana sarılmayı bırakınca onları süzdüm. Benim kadar yaralanan yoktu herhalde. Buna tekrar tekrar sevinmiştim.
Cy: Nasılsın?
Chaeyoung'a ülümsedim ve kafamı olumlu anlamda salladım.
Tz: İyiyim.
E: Buna sevindim.
Ellerini cebinden çıkartıp tam önümde dikildi. Bakışları bir an olsun gözlerimden ayrılmamıştı. Gülümseyip bir eliyle omuzumu sıvazladı.
E: Kendini bu kadar riske atacağını düşünmüyordum. Sana fazlasıyla borçluyuz.
Diğerleri onu onaylarken kafamı eğdim. Jungkook elimi sıkıca tutmuştu. Sol elimi ise Caheyoun tuttu. Zincirleme el tutuşması tamamlandığında kafamı kaldırdım.
Bc: Sonunda başardık.
Bangchan'ın dudaklarından dökülen bu cümle beni duyulandırmıştı. Bugüne kadar birlikte zorluklara göğüs germiştik. Önce 3, şimdi ise 12 kişilik bir aileydik.
Kafamı biraz daha kaldırıp gökyüzüne baktım. Lisa'nın bizi izlediğinden adım kadar emindim. gurur dolu bakışlarımı ona göndermiştim. Onun burada olmasını çok isterdim...Hem de çok. Ama ölen kişi tekrar geri gelmiyordu. Son kez yaptığı iyilik aklıma kazınmıştı. Ne olursa olsun onu unutmayacağım.
Bc: Zor olsa da amacımıza ulaştık.
Hj: Nihayet doğru düzgün yemek yiyebileceğiz.
Yj: Ve uyuyabileceğiz.
Moonbin onlara göz devirdi. Gözlerimi ondan alıp Bangchan'a dikmiştim.
Bc: Bundan sonra her şey çok güzel olacak. Bizim hayatımız ne kadar mükemmelse halkınki de öyle olmalı. Onlar için elimizden geleni yapmalıyız. Her birimiz ülke ile ilgili farklı görevlere atanmalıyız. Ardından her yeri teftiş etmeliyiz.
Hj: Yiyeceklerle ben ilgilenebilirim!
Hyunjin'in heyecanı herkesi gülümsetmişti. Oldukça yakışıklı yüzü ve gülümsemesiyle Yeji'yi tekrar kendine aşık ettirmişti.
Bc: Buna içeride karar verelim mi?
Chan eliyle kapıyı işaret edince sırasıyla içeri girmiştik. Gösterişli merdivenlerin sonunda toplantı odasını bulmuştuk. Kocaman masanın etrafında yerimizi aldıktan sonra sessizlik ortamı ele geçirmişti. Sadece bakışıyorduk.
Bc: Biraz...garipsedim.
Cy: Çünkü daha önce hiç bu mevkiye çıkmadın da ondan.
Mb: Sanki kendi çıktı.
Cy: Yine kavga edelim mi istiyorsun?
Chaeyoun'un sert ve yumuşak arası olan ses tonuna karşılık Eunwoo işe el atmıştı.
E: İkinizde çenenizi kapatın ve Chan'ı dinleyin.
Chaeyoun sert yüz ifadesini terk etme gereksinimi duymadan Banchan'a döndü.
Bangchan boğazını temizleyip söze girdiğinde hepimiz her şeyi unutup ona odaklandık. Bir an önce işe başlaması hoşuma gitmişti. Halkın başı boş olduğu için durumları iyice kötüleşmişti. Eski Kral ve kızları sürgüne gönderildiğini maalesef görememiştim. O sırada uyuyordum. Toplantı sırasında Yiren'in anlattığına göre Yeji, Hyunjin'in eskiden aşık olduğu prensesi öldürmemek için kendini zor tutmuştu. Yeji'nin surat ifadesini keşke görebilseydim...
Herkes arasında sohbet ederken Bangchan araya girdi ve görev dağılımlarını yaptı.
Bir an önce iyileşip insanlara yardım etme istiyorum...
Nihayet hedefimizi yerine getirmiştik. Şimdi asıl amacımız olan halk için çalışma vaktiydi.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᵍᵃʳᵈᵉᶰᶤᵃ//ʲᵘᶰᵍᵏᵒᵒᵏ⁺ᵗᶻᵘʸᵘ
FanfictionTzuyu : Hey, Gardenya sever misin? Jungkook : Hayır, nefret ederim.