Kapıdan gelen sesle kanepenin üzerinde sıkı sıkı battaniyeye gömülmüş bir halde kalakaldım. Beni bu kadar korkutan şeyin ne olduğunu ölesiye merak etmeme rağmen bir türlü battaniyenin altından çıkamıyordum. Bir yanım çıkıp, sesin sahibine bakmak diğer yanımsa olduğum yerde kıpırdamadan kalmak istiyordu.
Kendi içimde cesur yanıma mı? yoksa ürkek yanıma mı?kulak vermem gerektiğini tartışırken bir an da oluşan gök gürültüsüyle bedenimi daha çok korku esir aldı. Kesinlikle dışarı bakmayacaktım.
Bu ormanın ortasında bir başınayken dışarda ne olduğunu bilmeden öylece çıkmak hiç te akıl karı değildi. Nihayetinde burası orman kemirgen ya da yırtıcı bir hayvan olabilir. Ya da sarhoş adamın biri de olabilir. Belki de o sosyal hizmetlerden gelen insanlar izimi bulmuşlardır.
Kafamda o kadar çok endişe vardı ki olaya nereden bakarsam bakayım böyle savunmasız bir halde kapıyı açmak hiçte doğru değildi. Ne bekliyordum ki sanki sen bir başına ormana kaç sonrada burada ürkek bir tavşan gibi kovuğuna çekil. Biraz mantıklı davransaydım buraya gelmek yerine daha güvenli bir yere gidebilirdim. Eninde sonunda beni aramayı bırakıp, kasabadan giderlerdi. Ama bu şekilde kaçarak sadece kendime kötülük ediyordum.
Şimdi burada öylece kalıp, başıma ne geleceğini beklemem gerekiyordu. Ne diyorum ben bu şekilde pes edemem sonuna kadar savaşmalıyım.
Sobanın yanında duran sopalardan birini alıp, henüz ne olduğu hakkında hiçbir fikrim olmayan bu cisme karşı koymalıyım. Odunu elime alıp, yavaşça kapıya doğru ilerledim. Ama sonra yeniden gelen bir sesle kendimi geriye, battaniyenin üzerine attım. Zaten cesaretimi zor toplamıştım neden tekrar gürültü yaptı ki sanki?
Olduğum yerde bir süre beklersem içerde kimsenin olmadığını anlayıp, geldiği gibi giderdi nasıl olsa. Bir süre olduğum yerde nefesimi tutup bekledikten sonra kapıda ki ses kesilmeye başlamıştı. Yanlış duyup duymadığıma emin olduktan sonra elimde sopayla pencereye doğru yavaş adımlar ile ilerledim. İlerlerken elimde ki sopanın titrediğini hissettim. Aslında titreyen sopa değil bendim.
Pencereye doğru yürüdüm. Yürüdüm. Yürüdüm. Nihayet geldiğimde başımı yavaşça pencereye doğru uzatmıştım ki bir an da gök gürlemesi ile etraf aydınlandı ve karşımda pencere de bir cisim olduğunu gördüm. Dikilmiş bana bakıyordu. Gök gürültüsünden kaynaklanan sesle irkilmiş bir an da kendimi geriye doğru atmıştım.
Işık bir anda kaybolduğu için dışarda ki şeyin ne olduğunu anlayamamıştım. Tek yaptığım korkmak ve kendimi geriye atmak olmuştu.
Dışarda ki şeyin ne olduğunu anlayamasam da kesinlikle insan olmadığının farkındaydım. Bu kez kesinlikle merakıma yenilip, dışarda ne olduğuna bakmayacaktım.
Yeniden kanepede ki yerimi alıp, sakinleşmeye çalıştım. Ama bu konuda pekte başarılı değildim sanırım. Bir an da anın verdiği korku ve yalnızlık hissiyle gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Keşke şu an anne ve babam burada olsaydı. Hatta burada da değil sıcacık evimizde, sobanın başında olsaydık. Anne, baba siz yokken o kadar yalnız ve korumasızım ki, ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Geceyi burada geçirmek çok kötü bir fikirmiş.
Kendimi kaptırmış ağlarken bir an da dışarıdan bir ses daha duydum ama bu kez ses sanki inleme sesi gibiydi. Biraz kulak verdiğimde bunun çaresiz bir hayvanın inlemesi olduğunu duydum.
Kendimi toparlayıp, dışarıya çıkmak için kapıya yaklaştığımda kısa bir tereddütün ardından hemen kapıyı açtım. Kapıyı açmamla karşıma sarı tüyleri ıslanmış, çaresizce gözümün içine bakarak inleyen yavru bir köpek gördüm.
Gözlerimden bu kez heyecan ve rahatlamanın verdiği hissiyatla yaşlar dökülmeye başladı. Meğer ben bu küçük yavrudan mı korkmuştum?
Soğuktan neredeyse donmak üzere olan bu yavruyu kucağıma alıp, hemen sobanın başına getirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Operasyon: Mühendis (Tamamlandı.)
General FictionNihat Öztürk adında ülkenin önemli bir mühendisi, yıllar önce bir uçak kazasında kaybolur ve herkes onun öldüğüne inanirken bir gün geçmişte tanıdığı ve ona yardım ettiği genç bir mühendis olan Asya şans eseri bir iş gezisinde onun yaşadığını öğreni...